Birkaç gün önce haberlerde okudunuz veya dinlediniz.
Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği üyesi ülkelere turistik seyahat için Schengen vizesi almasına yönelik engellemeler artmış. Randevular beşte bire düşürülmüş. Randevu alıp görüşebilenlerin de yarıya yakını ret cevabı alıyormuş.
Bilginin kaynağı doğrudan doğruya TURSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya’nın açıklamaları.
Dolayısıyla “acaba” diyeceğimiz tek durum var: Bu daralmanın sebebi ne ola ki?
Sebebi en güzel açıklayan da şu bilgi:
Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol Türk vatandaşlarının vize sorununun üç sebebinin olduğunu söylemiş. “İnsanların çoğu randevu alamıyor. Hem para veriyorlar hem de vize alamıyorlar. Bunun üç gerekçesinden en önemlisi ekonominin çok kötü gitmesi. Bu nedenle özellikle gençler arasında yurtdışına kaçma arzusu var. İkincisi, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’dan gelenlere vatandaşlık vermesi. Bu insanlar vatandaşlığı Türk olmak için değil, Türk olduktan sonra alacakları Türkçe isimle Türk vatandaşıymış gibi vize başvurusu yapmak için istiyor. Üçüncüsü de siyasi. Erdoğan rejimine karşı duydukları tepki nedeniyle vize sürecini zorlaştırıyorlar.”
Beş sene önce 10 liraya yediğiniz lahmacunu 100 liraya yiyorsanız ekonomi elbette kötüdür.
“Turist olmak istiyorum” diyene “ülkenize geri döneceğiniz şüpheli” denilerek vize verilmiyorsa ve bu red oranı son yıllarda ikiye ve hatta üçe katlamışsa mesele sadece ekonomik de değildir.
İktisadi açıdan Türkiye’nin başka kötü dönemleri de olmuştu. Ama hiçbirinde “kaçanınız çok” muamelesine maruz kalmamıştık. Hatta 12 Eylül 1980’den sonra bile.
Ve önceki krizleri atlatmakta AB üyelik süreci daima yardımcı olmuştu.
Çünkü hürriyetle adalet at başı gittiği gibi adaletle iktisat da burun buruna gider.
Kaçmak isteyenlerin neden ve kimden kaçtığını anlamamız şart. “Giden gider, kalanlar bizimdir” demek “ölen ölür, sağ kalan bizimdir” demek gibidir ve avcı mantığıdır. Başkasını yutmakla beslenen bir tür menfi milliyetçiliktir. Zalimcedir.
Şengen ile Şangay arasında bir yakınlık yok ama Türkiye’yi AB üyelik sürecinden uzaklaştırıp Şangay Beşlisi hayalleriyle avutanlar çok.
Ve onlar şimdi yeniden iktidara ortaklar. Onların tuzu kuru. Haber bu tayfayı ilgilendirmiyor.
Ama geri kalan aklı başında herkesi ilgilendiriyor.
AB üyeliği meselesi sadece makul muhalefetin meselesi değil. İktidar taraftarı sivil entelektüellerin ve bürokratik kadroların da meselesi.
Önümüzdeki dönemde bu konuyu yeniden siyasetin gündemine getirecek araçlara ve manevralara ihtiyaç var.