Son yazımız “Çelik çekirdek ve demokrat kabuğu” başlığını taşıyordu.
Özetle şunları yazmıştık: AKP’nin çekirdek kadrosunu oluşturan dindarlar, partinin kuruluşunda ve sonrasında demokratları kabuk ya da vitrin olarak “kullandılar”. Son günlerde yaşanan bazı olaylar bu ikili yapının uyumsuzluğunu gösterdi. Çekirdek kadronun demokrat olmadığını ispat etti. Şimdilerde, basit düşünen herkes yakın geleceği hesap ediyor. Siz Yeni Asya okuyucuları ise yüksek prensipler yardımıyla uzak geleceği de hesaplamalı ve ufka ışık tutmalısınız.
Bu yazımız hakkında önemli değerlendirmeler yapıldı. Bu gün bunlardan bazılarını paylaşalım ve konuyu açalım.
Dindar bir meslektaşımız AKP’nin çekirdek kadrosunu “dindarlar” olarak tasvir etmemizi uygun bulmadı. Bu sıfat yerine “İslamcı” dememiz gerektiğini ya da bu sıfatın yanında “siyasetçi” ya da “siyasalcı” gibi yardımcı unsurlar da eklememiz gerektiğini ifade etti. Haklıydı. Zira;
Dindarların siyasetle ilişkisi hakkında biz de çok sayıda yazı yazdık. Siyasette dindarlar iki türlü olabilir: Dindar demokratlar ve dindar diğerleri.
AKP’nin kurucu kadrosu dindar olan ya da olmayan demokratları partinin merkezine pek yakınlaştırmadı. Yaklaştırsa da hep misafir olarak tuttu, asla yerleştirmedi.
Bu durum aslında on üç sene önce bu partinin kuruluşu aşamasında da belli idi. Zira o günlerde, AKP’den, kapatılan Fazilet Partisi’nin iki kanadından biri olarak söz ediliyor idi. Bu kanadın, “Erdoğan rüzgarı”nın da yardımıyla demokratları da etrafına topladığını ve “muhafazakâr demokrat” adıyla bir siyasi kimlik oluşturmaya çalıştığını hep birlikte gördük. Şimdi ise bu kimliğin, “hakiki değil sun’i”, “oluşan değil oluşturulan” bir kimlik olduğu anlaşılıyor.
Bu sebeplerle, o kurucu kadroya, “dindar” demek yerine “siyasal İslamcı” da denilebilir, itirazımız olmaz. (Siyasal İslamcılık, artık, din namına meydana çıkan ya da açıktan din namına meydana çıkmasa bile dindarlığını siyasette ve siyasi başarıda aslî bir unsur olarak “kullanan” grupların eyleminin ortak adıdır.)
Önemli olan şu: Bu tesbitler, bu partinin, oy çevreleri itibariyle değil ama idealleri ve temel prensipleri itibariyle, “dindar demokratlar”ın değil “dindar diğerleri”nin partisi olduğunu gösterir.
Yanlış anlaşılmasın: Bu çekirdek kadro, dindarlıklarında samimiler, bunda şüphemiz yok. Hatta siyaseti “sünnettir” diye yapıyorlar. (Elbette içlerinde hata yapanlar vardır, hata şahsidir. Elbette aralarına kötü niyetli ve menfaatçi kişiler de sızmış olabilir, her iktidarda olduğu ve olabileceği gibi.).
Ama, niyet, her meseleyi halletmeye yetmiyor, Cibali Baba kıssası ortada!
Yine yanlış anlaşılmasın: Bu parti (ve iktidar ve devlet) güzel işler de yapıyor. Hep olduğu gibi, eskiden de olduğu gibi. (İyiliklerinin önceki iktidarlardan daha fazla olduğu da iddia edilebilir. Bakışa bağlı).
Ama mesele iyilikler değil, eksiklikler ve sebepleri. Mesele demokrasi ve demokratik gidişat.
Görünen o ki kutup şahsiyetler üzerine tesis edilen siyasette kutuplar birbirinden ayrılınca partinin geleceği de meçhul hale geliyor. Sun’i kimlik de bulanıklaşıyor.
Denilebilir ki; “arzuya fikir kılıfı giydiriyor olmayasınız”.
Cevap net: Mesele bizim arzumuza bağlı değil. Siyaset çarkı bizim arzumuza göre dönmüyor.
Bazı dostlar diyor ki “AKP bir muhalefet dalgası ile karşı karşıya iken, bir de siz vurmayın”.
Cevabımız net: İşimiz vurmak değil, hatalarını söylemek. Derdimiz vurmak değil, yön vermek.
Daha da önemlisi; siyaset cephe hareketi değildir. “Ya bendensin ya ondan” denilemez, zira alternatif çok. Demokrasi mahkûmiyet rejimi değildir ve olamaz. “Bana vurursan din düşmanı olan düşmanımın ekmeğine yağ sürmüş olursun” denilemez, zira din umumun malıdır ve öyle olmasını sağlamak her siyasetçinin görevidir.
“Demokratlar neredeler, piyasada görünmüyorlar” diyenlere cevabımız ise başka bir yazıya…