Yeni Asya bir misyon ifa eder.
Bu misyon bir hizmettir, bir görevdir.
Bu görev bir fikir hareketidir. Sarsılmaz ilkelerden süzülen gıda ile toplumun fikir hayatının ve tefekkürünün beslenmesidir.
Fikir nuranî ise aynı zamanda nurdur. Nurdan ise kimseye zarar gelmez. (Yarasa tabiatlı olanlar hariç!)
Fikirler pasaportla gezmez, sınır tanımaz, tel örgü nedir bilmez.
Fikirler muhataplarına ulaştığında ya kabul ya da reddedilir. İki davranış da samimidir.
Fikre dair misyonun ihtiva ettiği görev aynı zamanda -besleme ameliyesinin gerektirdiği ölçüde- bir aksiyon da (hareket) ihtiva eder.
Dolayısıyla fikirler muhataplarının aklından kalbine ulaştığında elbette onları harekete de geçirir.
Ama bu hareket sınırlıdır. Öyle de kalmalıdır.
Zira hareket aksiyondur. Ve her aksiyon, sınırı içerden çizilmezse, bir reaksiyonu doğurur. Reaksiyon ise ihlâssızlığın kaynağıdır.
Meselâ “devlette kadrolaşmak” için adam yetiştirmek iddiası bir “aksiyo”dur ve bir aksiyondur. Ve her “rekabetçi aksiyon” gibi bu da bir reaksiyon doğurur.
Bu reaksiyon, “kim bunlar, neden devleti hedefliyorlar” dedirtir. Şüphelendirir, korkutur.
Hareketten beslenerek harekete geçen korku, fikirle izale edilemez. Çare geri çekilmektir. Gönüllü çekilmeyen çekilmek zorunda bırakılır. Bu, bazen bir bozgundur, bazen de rücudur, ric’attır.
Oysa dinî ve uhrevî olan bir “sadece fikir” hareketi, muhataplarını besler, ama beslediklerini izlemez. Dünyada nerede olduklarıyla ilgilenmez. Dünyevî ve siyasî pozisyonlarını önemsemez.
Zira o fikir hareketinin dünyasında dünya yoktur ki içindekiler olsun.
Dolayısıyla, “salt fikir” hareketi, muhataplarını korkutmaz, ürkütmez. Bölündükçe azalan dünyevî servete ya da dünyevî iktidara dâvet etmez.
O fikir hareketinin dâvetlileri arasında “neden başkalarını da çağırdın, bana az pay düştü” diyen çıkmaz.
Fikir hareketi, paylaşıldıkça çoğalan fikirleri sunar. Muhataplarını “herkese yeten Cennet”e dâvet eder.
Dâvetle yetinir, cezalarla veya rüşvetlerle zorlamaz.
Sözü vardır. Söyler.
O kadar.