Ankara’nın yakın, orta veya uzun vadede Kayseri’ye iade etmeye hazırlandığı Özhashaseki, Kılıçdaroğlu’na karşı açtığı ve kazandığı tazminat dâvâlarından aldığı paralarla ilgili olarak şunları söylemiş:
“25 bin lira daha -Allah bereket versin- kazandık. Bakalım şimdilik paralar geliyor. Cumhurbaşkanımız sordu ‘bu paraları ne yapacaksın?’ diye. Hocalardan fetva istedim bu adamın parası yenir mi yenmez mi? Hocaların bir grubu, ‘Oğlum sen temiz adamsın bunların parasını yeme’ dedi. Bazıları ise ‘Oğlum bu ganimet harpte alınmış para, ye helâl olsun’ dedi. Cumhurbaşkanımız sonra tekrar sordu ‘sen ne yapıyorsun?’ diye, ‘aş evindeki fukaralara sucuk dağıtıyorum’ dedim.”
Anlaşılıyor ki HasHaseki aldığı paralara hem Allah’tan bereket diliyor ve hem de babası yaşındaki hocalardan fetva istiyor.
Fetvayı, nedense Erdoğan’ın sorusundan sonra düşünmüş.
Biriyle yetinmemiş, çok sayıda hocadan fetva istemiş.
Bazı “görünüşte afif”hocalar; “yeme, sucuk yap fakire yedir” demiş. (Artık o sucuk Kayseri’de mi yapılıyor bilemiyoruz!).
Bir de bu iffet timsali (!) hocalar “sen temiz, ben temiz, o kirli” oyunu oynamışlar anlaşılan.
Ama kendisine fetva sorulan ve sayılarının az olmadığı anlaşılan başka bazı hocalar “sucuk yapmana bile gerek yok, afiyetle ye” demişler. Ancak onlar bununla yetinmemişler.
O hafif hocalar “oğlum bu ganimet, harpte alınmış para, o yüzden ye, helâl olsun” demişler ve kapu gibi ya da tapu gibi fetvasını vermişler.
Özhaseki kendisinin bu fetvayı verenlerin dediğini tutmadığını söylüyor, ama olayın başka bir tarafını ortada bırakıp üstünden atlıyor ve böyle yapmakla aslında kendisini ele veriyor.
Şöyle ki: O tazminatı “harpte alınmış ganimet” olarak gören hocaların aslında siyaseti savaş olarak görmelerini Haseki garip karşılamamış ki bu saçma fikri matah bir şeymiş gibi nakledebiliyor.
Onlara “burası harp meydanı mı, siz ne diyorsunuz!” dememiş.
Onlara “bu nasıl fetva gerekçesi, siz nasıl hocasınız!” dememiş.
O hocaları Diyanet’e şikâyet etmemiş, kendi nazarında da hocalıktan ıskat ve azletmemiş. Onlara halen de “hoca” sıfatını yakıştırıyor. Bunda beis görmüyor.
O hocaların bu fetvalarıyla amel etmemiş. Ama bu seferlik ve bu konuda.
Yoksa hocaların siyasî rekabeti savaş olarak görmesinden Hasekkî’nin bir rahatsızlığı yok yani.
Ankara’yı kimlere emanet edeceksiniz? Gördünüz mü ne günlerdeyiz?
Hem bu memlekette kaç afif hoca var? Onların kaçı iffetli ağırlığıyla terazinin hafif hocalar kefesini ne kadar havaya kaldırır?
Diyanet İşleri Başkanlığı o hocaları Hassekî’den sorsa keşke… Kim olduklarını bir öğrense de gereğini yapsa!