"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hukuk devleti ve adaleti - 2

Ahmet BATTAL
27 Temmuz 2017, Perşembe
Hukuk devletinin adalet için uyacağı kurallar ana hatlarıyla bellidir:

1. Savunma hakkı kutsaldır. Savunması alınmadan hiç kimseye disiplin cezası verilemeyeceği gibi savunma hakkı verilmeden hiç kimse hakkında mahkûmiyet kararı da verilemez.

“Vur fakat dinle” özdeyişi boşuna değildir. “Söyletmen, urun!” yaklaşımı mazinin karanlıklarında kalmış olmalıdır.

2. Hâkimin amiri yoktur. Korkandan ve hele korkaktan hâkim olmaz. Ama hâkimi korkutmak da suçtur ve hukuku öldürür.

Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek yani hâkimi psikolojik ya da sosyal baskı altına almaya çalışmak suçtur.

Bitmemiş yargılamada mahkemeye sahte deliller sunmak da benzer sebeplerle suçtur.

Ancak savcının bir sanık hakkındaki suç isnadını ya da hâkimin bir sanık hakkındaki kararını beğenmemek ya da yanlış bulmak ve eleştirmek, yargılamayı etkilemeye teşebbüs sayılamaz, suç da değildir.

Bu sebepledir ki “suçluluğu kesinleşen birinin aslında o suçu işlemiş olmadığına” inanmak ve o kişinin aslında masum olduğunu savunmak asla suç değildir.

Aksi halde yargılamanın yenilenmesi mümkün olamazdı. Bu halde de tarih boyunca bilinen bir çok yargılamadaki adlî hata düzeltilemezdi.

3. Hukuk devletinde kanunsuz suç ve ceza olmaz.

Neyin suç olduğunu, idareciler ve hatta hâkimler değil, sadece kanun söyler.

Meselâ terör örgütüne üye olmak kanunen suçtur. Cezası da bellidir. Ama “Yanlış cemaat”e mensup olmak suç değildir. Kanunlarda böyle bir suç yoktur. Cezası da yoktur.

Aynı şekilde “yanlış dine ya da mezhebe” inanmak ya da “satılmış lidere” bağlanmak da kanunen suç değildir. Cezası da yoktur.

Zira bunların tümü hukuk açısından “sübjektif kanaatler”den ibarettir ve özgürlük alanının içinde kalır.

4. Kast yoksa suç yoktur. “Kazaya ceza”, trafik kazası örneğindeki gibi, taksirin (kast içermeyen kusurluluğun) cezalandırıldığı istisnaî bir cezalandırma halidir.

Suç işleme kastı olmaksızın suç işlenemez.

Arkadaşının çantasını kendi çantası sanarak alıp götüren kişiye “sen hırsızsın” denemez. Zira hırsızlık kastı yoktur. Kastın varlığını gösteren deliller hayatın olağan akışına uygun ve kesin olmalıdır.

5. Şüpheden sanık yararlanır. Suçluluğa işaret eden deliller tam ve yeterli değilse sanık mahkûm değil beraat ettirilmelidir.

Hazreti Ali ile Hazreti Aişe ve taraftarları arasındaki Cemel Vak’asının gerçek sebebi bu prensibin uygulanmasına ilişkin içtihat farkı idi. Yani konu, Hazreti Osman’ın katil zanlılarının, zan ve şüphe yeterli görülerek cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusu idi. Hazreti Ali tam adalet ile (adalet-i mahza ile) hükmetmek istiyor ve “suçlananlar masum olabilir, suçluluğu kesinleşmedikçe kimseye ceza verilemez, şüphe üzerine mahkûmiyet bina edilemez” diyordu. Diğerleri ise “cezalandırma için makul şüphe yeter” diyorlardı.            

-Devam edelim-

Okunma Sayısı: 4952
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı