“Cemaat eşittir terör örgütü” kötü varsayımıyla ve cemaat mensubiyetini gösteren, ama hiçbiri tek başına suç olmayan deliller yardımıyla terör örgütü üyeliğinden yapılan yargılamaları ve verilen cezaları, masumlara zarar verdiği ve asıl suçluları ıskaladığı gerekçesiyle baştan itibaren eleştiriyoruz.
Bugüne kadar da bu yazılarımıza karşı “ama bir de şu var” türünden somut bir delile dayanan hiçbir karşı izah getirilemedi.
Mantıklı görünen tek gerekçe ve cevap “itirafçıların itiraflarına ne diyeceksiniz” oldu. Cevaplayalım:
İtirafçı olmak, önce suç işleyip sonra işlediği suçu yargı makamlarına bildirmek, yani suçu ikrar etmek demek.
Bunun bir adım ilerisi suç delillerini kendi eliyle ortaya koyup suçlunun ya da suçluların kimliği ve cezalandırılabilirliği hakkında yargının işini kolaylaştırmak.
Bir sonraki aşama ise, ortaklaşa işlenen suçlarda suç ortaklarından birinin diğer suç ortaklarını tarif ve teşhis etmesi demek.
Bir örnek üzerinden gidelim:
Bir kamu arazisini bir “okul hizmeti” için ucuza kapatmak “amacıyla(!)” işlenen “ihaleye fesat karıştırma” suçuna zemin hazırlayan okul şirketi muhasebecisi ya da kamu kurumu sekreteri bu suç dosyası açılıp da kendisine sıra gelmeden önce gider de durumu savcıya anlatırsa tam itirafçı olmuş olur. Asıl suçluları ortaya çıkarırsa cezadan kurtulması bile mümkündür.
Hasbelkader savcı tarafından çağırılıp sorgulanırken işin anlaşıldığını öngörür de savcının da yönlendirmesiyle “evet filanca ve filanca bu işin kararını verdi, bize de bu işin dosyasını hazırlama görevi verdiler, biz de şu ve şu kişilerle görevimiz kapsamında gibi görünen bu işi suç olduğunu bile bile böylece yaptık” derse bu da bir itiraftır. Cezasında indirim hakkıdır.
Bu kişi o okulun üst katındaki sohbet mekânındaki sohbetlere katıldığı gerekçesiyle sorgulanmaya ya da yargılanmaya başlanırsa ne olur?
“Katılmadım, ama katılsam da böyle bir şey suç olmaz” diyebilirse mesele yok. Suç olmayan o suçtan(!) zaten beraat eder.
“Katıldım ve böyle bir şey suç olamaz” derse itirafçı olmuş olmaz. Zira suç olmayan bir eylemi yaptığını “sorulmadan bildirmek” ya da “sorulunca kabul etmek” bir “itiraf” değildir.
Savcı ya da mahkeme “sana bu ve benzeri eylemler sebebiyle ceza vermememizi istiyorsan başka kimlerin sohbetlere katıldığını itiraf et” der de o da sohbetlere katılanların, kurban bağışı yapanların, … listesini verirse bu da bir itiraf değildir. Zira itiraf suç içindir.
Savcı ya da hâkim sıkıştırınca aslında sohbetlere katılmamış birinin adını verirse bu itiraf değil iftira olur. Ama bu bile suç atma anlamında iftira değil yalan söyleme anlamında bir iftira olur. Zira kanunda böyle bir suç yoktur.
O kişi bu iftirası ile kendisi cezadan kurtulur ya da cezasını azaltır, ama iftira ettiği kişi aslında suç olmayan bir eylemi işlemekten ceza alırsa ceza alan masum kişi adalet sisteminin mağduru olmuş olur. O mağdur masum işlemediği suçun cezasını çeker, çıkar. Aramızda kahramanlar gibi dolaşır. Mükâfatını Allah’tan alır.
Aslında ihaleye fesat karıştırma suçunu itiraf etmesi gerekirken sohbet arkadaşlarını deşifre eden zavallı da arkadaşlarını ispiyonladığı için cezası biraz indirilse de sonuçta sohbete katılmaktan ceza alır ve sonra o da “masum mağdur” olarak ortalıkta gezer.
Peki, o kişiye cemaat mensubiyeti delilleriyle çatır çatır ceza verirken o kişiye ve suyun öte yanındaki suç ortaklarına “sen aslında ihaleye fesat karıştırma suçunu işlemiştin, gel bakalım, asıl bunun hesabını ver” demeyen savcı ve hâkim ne olur?
Taş olur, taş!