Referandumda “evet”leri arttırmaya çalışan dindar dostların bir kısmı, bu günlerde, tabiri caizse başımızın tatlı belâsı.
Habire mesaj, sürekli markaj.
Diyorlar ki:
- Âlemin akıllısı siz misiniz?
- Neden dindarların çoğunluğuna (sevad-ı azama) tabi olmuyorsunuz?
- Sizin gördüğünüz riskleri dindarların çoğu görmüyor, demek ki bir risk yok. Vs. vs.
Bu dostların bu beyanları, referandumda “evet” demek için yeterli ve doğru argümanlar mı?
Bakalım.
Mantık kuralıdır: Bir şeyin varlığını inkâr ve nefy edenler birleşemezler, birbirlerine güç veremezler.
İspat ve tesbit edenler ise ittifak ederler.
Aynı kural, ileride gerçekleşmesi muhtemel riskler hakkında “var” ya da “yok” diyenler için de geçerlidir.
Şöyle: Bir riskin varlığını delilleriyle gösteren iki kişinin ittifakı, yokluğunu iddia eden iki yüz ve hatta iki bin kişinin beyanından daha kıymetlidir.
İnkâr edenlerin “ben risk görmüyorum” demeleri, diğer inkâr edenlere destek olmaz. Kaç kişi olurlarsa olsunlar ve sesleri ne kadar fazla çıkarsa çıksın!
Oysa “bu anayasa değişikliğinde şu şu riskler var” diyerek aynı dâvâya parmak basanların beyanları birbirine tam destek verir. “Risk yok” diyenlere nazaran sayıca ne kadar az olurlarsa olsunlar, sonuç değişmez. Güçleri azalmaz.
Nitekim bu mesele ile ilgili olarak Mesnevî-i Nuriye’nin Arapça aslından Abdulkadir Badıllı tarafından yapılmış olan tercümesinde (s. 353) şu önemli ifadeler var:
“Meselâ gökyüzü bulutlarla kaplı olduğu bir vakitte güneşi görmek için başımızı kaldırdık.
Bütün memleket ahalisi güneşi göremedi. Ancak çok az bir grup görebildi.
O durumda sen desen ki:
‘Nefyedenler mütevatirdirler (Gökte güneşin varlığını inkâr edenler sayıca çokturlar ve birbirlerine destek veriyorlar). Onu görenler ise, ekall-i kalildir (azın da azı durumundadır). Çok olanlara ittiba etmek (uymak) evlâdır (daha iyidir).’
İşte, senin bu hükmün, hakikatta kabule şayan (lâyık) görülür mü?! Kella!”
Yani demek ki neymiş? Her zaman çoğunluğa (sevad-ı azama) uymak gerekmiyormuş!
Var mı itirazı olan? Yok.
Nitekim bu meyanda en iyi örnek 12 Eylül 1980 sonrasında darbeci paşaların hazırlattığı antidemokratik 1982 Anayasası’dır. 7 Kasım 1982’deki referandum, “hayır” propagandası yapmanın suç sayıldığı ve hatta neredeyse “hayır” demenin tamamen yasak olduğu antidemokratik bir ortamda baskıcı bir usûlle yapıldı.
O zaman da çoğunluk –tabiri caizse- iki dilim baklavayla kandırıldı. O Anayasanın koyduğu antidemokratik yasaklar, -üstelik de sadece bir kısmı- ancak 1987’deki referandumda ve kıl payı farkla kaldırılabildi. Geri kalanlarıyla halen de boğuşuyoruz.
O zaman hayır diyenler de -Yeni Asya dahil azınlıktaydılar.
Çoğunluğa (sevad-ı azama) tabi olmadılar. Ama dedikleri riskler gerçekleşti.
Anayasanın koyduğu münafıkane rejim halen de sürüyor ve 16 Nisan’da evetler çok çıksa da sürmeye devam edecek…
O zaman bir soru daha:
Konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanlar ne yapsın? İttifak edemeyen haksız ve delilsiz çoğunluğa mı tabi olsun, yoksa ittifak eden haklı ve kuvvetlilere mi?
Akıl için yol birdir. Elbette anayasa tasarısı hakkında yeterli fikir sahibi olmayanlar “risk görmüyorum” diyenlere değil “risk var” diyenlere tabi olmalı.
Ey ehl-i taklit! Siz hangi hükme tabi olacaksınız?
Çevrenizde sesi çok çıkan ve görünüşte çoğunluk durumunda olan “evet”çilere mi?
Yoksa büyük riskleri gören ve bütün korkuları aşarak hamiyet namına size de gösteren azlara mı?