Önce iki örnek.
Birincisi:
Almanya’nın nasyonal sosyalist devletini yıkan sebep çoktur. Ama asıl sebep, Hitler’in “halk eşittir lider, lider eşittir parti, parti eşittir devlet” anlayışını yerleştirmeye çalışmasıdır.
Bu yolla diğer bütün fikirler ve gruplaşmalar suç sayılınca ortaya çıkan şeyin adı faşizm olur. Faşizm uzun ömürlü bir rejim değildir. Devleti de yıkar.
İkincisi:
Osmanlı Devletinin çöküşünün iç sebepleri de çoktur. Ama bizce en önemlisi, İttihat ve Terakki Partisinin, hükümet olmayı fırsat bilerek, kendisini “devlet” yerine koymasıdır.
Oysa demokrasilerde iktidar anlamındaki “hükümet” ve onu kuran parti başka, “devlet” başkadır. İktidardaki partinin yetkilisi, sorumlusu, hiyerarşisi, sistemi vs. iktidarın kendisinden ayrıdır. Ayrı kurulur, ayrı çalışır.
Ve demokrasilerde, iktidardaki de dahil, hiçbir parti “resmî kurum” değildir, bir tür dernektir. Resmi mühür ve kamusal güç kullanamaz.
Yanlış anlaşılmasın. Elbette iktidardaki parti ve seyis hükmündeki siyasetçisi, halk adına sahiplendiği devlet atının ve bürokratının dizginini elinde sıkı sıkı tutacaktır. Bu demokrasidir.
Ama iktidardaki parti kendisini devlet yerine koymamalıdır. Koyarsa demokrasi biter. Zira devlet bir partiden ibaret olursa diğer partilerin devletle ve dolayısıyla vatanla bağı zayıflamış sayılır. Bu ise, en azından yurt içinde siyasi rakipler arasında karşılıklı ihanet isnadı demektir ki, cemiyeti ve devleti çökerten budur.
Bu bilgilerden sonra…
Eğer haberler doğru ise, AKP genel başkanı, il başkanı atama kararı türünden parti kararlarını “cumhurbaşkanı” sıfatını da kullanarak imzalıyormuş.
“Ne var bunda canım, bunca önemli işin arasında bunun ne önemi var” diyebilirsiniz. Ama öyle değil. Bunlar semboller ve üzerlerinde çok anlamlar yüklü.
Bakın anlatalım.
Tarihte bir gün geriye dönüp baktığımızda cumhurbaşkanlığı arşivindeki yazışma belgelerinde görmeyi umacağımız bir unvanı, partilerden bir partinin arşivindeki belgelerde de göreceğiz.
Partili cumhurbaşkanı olunabilir. Ama partinin cumhurbaşkanı ya da partide cumhurbaşkanı olunamaz. Olunmamalı değil. Olunamaz. İkisi farklı statüler. Karıştırırsak devlet karışır.
Nitekim yakın geçmişte bir partinin il başkanı ile o parti listesinden seçilen belediye başkanı arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği üzerinden hayli hararetli bir tartışma yaşandığını hatırlayalım.
Bir zamanlar cumhurbaşkanlığı külliyesine isim koymaya sıra geldiğinde o zamanki başbakan Davutoğlu dahil, birileri, “adı Aksaray olsun” dediklerinde, biz itiraz etmiştik. “Bu bizi parti devletine götürür, vazgeçin” demiştik.
Dileyenler 11 Eylül 2014 tarihli “Aksaray’dan nereye gidilir” başlıklı yazımıza bakabilirler.
Linki: http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/aksaray-dan-nereye-gidilir_218667
İtiraz ve ikazlar işe yaradı. Vazgeçildi. Şeklen doğrusu yapıldı.
Ama görüyoruz ki şimdi yeniden aynı hastalık nüksediyor.
Ey AKPsever dostlar, geliniz bu yanlışa dur deyiniz ve dedirtiniz. Demokrasiye dönünüz. Yoksa yıkılırsınız ve altında ülke kalır.