Bilenler bilir. Erzurum’un meşhur Teo (ya da Teyo) Dayısı vardır. Bu “TEOG sınavı” adı bize hep bu fıkra kahramanını hatırlatıyordu. Sebebini bilemiyorduk.
Nihayet geçen gün bu çağrışımın sebebini tam anladık.
Teyo Dayı’nın, kendi başından geçen yalanları anlatırken kullandığı “bende hilâf yok, yalan yok” tabiri, palavranın gerçekliğine katkı yaparak sanal gerçeklik duygumuzu ve elbette sanaldan alacağımız lezzeti arttırıyor.
Ya TEOG’un hikâyesi. Palavra demek elbette eksik kalır.
Siz bile sokakta, otobüste, ders yılının en birinci-ikinci gününde, kızgınlıktan burnundan soluyanların nefesini ensenizde hissetmişsinizdir.
O kadar ki bu gün seçim yapılsa ve sadece öğretmenler, öğrenciler ve velileri oy kullansa AKP ancak yüzde sekiz oy alır ve barajda boğulur.
Öyle ya, bir yandan “eğitimde başarılı değiliz” diyorsunuz. “Millî Eğitim”i “milsiz-şaftsız eğitim” haline getirdiğinizi itiraf ediyorsunuz.
Sonra bir gün aniden bürokratlarınızın önüne bir cümle atıp gidiyorsunuz. (Akla geliyor: Acaba gittiği yerde olacakları gözden ve gündemden uzak tutup zararı azaltmak için mi!)
İnsanlar düşünmez mi? Nereden çıktı bu fikir? Uzmanları ne diyor? Alternatifleri konuşulmadan bir sınavı kaldırmak boşluk doldurmaz mı?
Öyle ya. Bina değil ki bu, “Yıktık kardeşim, yok artık, yenisini yapmayacağız, hatta molozları da kaldırmayıp arasında “demir-beton ağacı” yetiştireceğiz, engelsizler için engebeli parkı yapmaya karar verdik” diyesiniz.
Öyle ya. Bu ülkede Millî Eğitim Bakanlığı var. Millî Eğitim Şûrâları var. Talimin ve Terbiyenin kurulları var. Var oğlu var yani. Ama koskoca bir sınav sisteminin hiçbir şeyi yok. Sadece reisi var! Şûraları buraları pass geçen…
Nasıl oy isteyeceksiniz?
“Sınavları kaldırdık. Hayatta sınav yok, bizde de yok. İsteyen kendi okul karnesini kendisi doldursun, not için ve sınav için çalışmayın” mı diyeceksiniz?
Çok da havalı duruyor, hazır eliniz değmişken deyin isterseniz! Deyin de tam görün Hanyayı.
Teyo Dayı bile bundan daha iyisini hayal edemezdi. İnsaf yahu.
Bir başka çağrışıma geçelim:
Eskiiii zamanlarda uzaaaak bir ülkede bir ihtilalcibaşı paşa, kanun yazmış: “Çarşı pazardaki kaldırımlar tez zamanda kiremit kırmızısı parke taşıyla döşene...”
Çarşılardaki esnaf önce direnecek olmuş, ama o zaman orada rejim şimdi bizdeki gibi değilmiş, demokrasi yokmuş yani, tek adam zamanıymış, itiraz yasakmış. Esnaf bulmuş buluşturmuş, kiremit kırmızısı taşı kaldırımına döşemiş (kendi cebinden elbette).
(Bu arada, “kırmızı kaldırım taşı stoklayıcısı”nın iktisat kitaplarındaki adı neydi yahu? Bileniniz var mı?)
Döşeme işi bitmiş. Herkes bi memnun bi memnun ki sormayın.
Bir cesur (!) gazeteci PaspaŞama sormuş: “Paşam bu güzel fikri ve bu muhteşem rengi nereden buldunuz?”
Şamdan cevap: “Gece rüyamda görmüştüm. Çok yakışmıştı!”
Bir çağrışım daha:
Uyuyun çocuklar. Sabah (uyanınca) okursunuz. Yoksa hep uyursunuz. Tatlı rüyalar, hadi canlar hadi, pış pış...