Voltran’ı hatırlayanlarınız vardır. Bir zamanların meşhur çizgi filmi.
Her biri kendi başına iyi, ama tek başına oldukları sürece eksikleri olan ve yetersizlikleri bulunan beş kahraman aslan, kötüler karşısındaki mücadelelerinde sıkışınca birleşip bir vücut oluşturuyorlardı. Güç birliği yapmak için her biri diğerlerine kenetleniyor ve böylece Voltran’ı oluşturuyorlardı.
Her biri o yeni ve sapasağlam vücudun bir organı oluyordu.
Böyle olunca da sarsılmaz bir kuvvet doğuyor ve elbette hayırlı işlerde muvaffakiyet mümkün hale geliyordu.
Şahs-ı manevî yani tüzel kişilik böyle kurulur. “İnsan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevinin azaları” olmak her halde bu demektir.
Vahid-i sahih yani uygulama birliği için net birliktelik böyle ortaya çıkar.
Bu yüzden, ekip organizasyonlarında mesele hiçbir zaman sayı çokluğundan ibaret değildir. (Hatta siyasette bile sayı çokluğu dediğimiz ancak oy hesabında işe yarar. Ekip çalışması olmadan oy bile mümkün değildir).
Birbirine gönül rahatlığıyla güvenebilecek ve tam bir sadâkatle her biri diğerine sırtını yaslayabilecek on bir kişi, manevî kuvvet ve kıymet itibariyle yüz bin kişi gibidir.
Dikkat ve teenniyle ve danışarak ve bilgilenerek on bir kişiyi bulup birleştirmek de ortaya çıkacak büyük kuvvetin ve neticenin sahibi olmak demektir.
Duvara herkes yaslanır, buna “istinat etme” yani dayanma denir. Maharet birbirine yaslanıp sabit kalabilmektir. Buna da “tesanüt etme” yani dayanışma denir.
Tesanüt kolay değildir. Zira “birbirine yaslanmak” birbirine “dayanmaktır”. Tesanüt “kahra göğüs germeyi” gerektirir, dostun eziyetine sabır göstermeyi gerektirir, ayar ister, düşünmek ister.
Tesanüt puzzle parçalarının birleşmesi gibidir. Hem rengi tutturmak ve hem de şekli muhafaza etmek gerekir. Yani ekibi doğru kurmak ve kurgulamak lâzımdır. Bu zordur, hem de çok zor…
Ama bir de başarılırsa, tesanüdün neticesi büyüktür. Voltran’ı sağlar. İnsan-ı kâmili ortaya çıkarır.
İnsan-ı kâmili oluşturan her bir ana parça ve o parçaları bütünleştiren/oluşturan her bir parça ve dahi o parçaları oluşturan her bir küçük yapı taşı … hepsi nihaî başarının parçasıdır ve sahibidir.
Ekip adamı olabilenlerin her biri insan-ı kâmilin uzvudur, evliyadır. Bilmez evliya olduğunu, öyle bir iddiası da yoktur. Ama evliyadır. Zaten asıl evliya da odur. Hele bu zamanda.
Tek başına kalınca kusuruyla boğuşacağını, ama birleşip de mütesanit ekipler oluşturunca ortaya adeta kusursuz bir güzellik çıkarabileceğini bilmek, ne güzel bilmektir…
Buz parçası hükmündeki nefsini ve enaniyetini sıcacık su dolu havuza ihlâsla ve samimiyetle atıp, nefsini eritip havuzu kazanmak ne güzeldir.
Yani ben’ini eritip biz’e ulaşmak ve onu muhafaza etmek. Maharet bu. Yapabilene helâl olsun…