"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beyân ve üslûp

Ali FERŞADOĞLU
20 Temmuz 2016, Çarşamba
Beyan; mânânın farklı üslûp, değişik ve başka başka şekil ve yollarla ifâde edilmesidir.

Bir elbisenin çeşitli tarz ve modellerde dikilmesi; bir binanın değişik mimaride inşa edilmesi gibi; bir hatip, bir yazar aynı mânâyı çeşitli şekillerde anlatabilir, telif edebilir. Meselâ, “Ahmed’in uykusu var” ifâdesi;

“Ahmed’in gözünden uyku akıyor” şeklinde bir mecâzla; veya,

“Ahmed her halde dün gece beşik sallamış” şeklinde bir kinâye ile anlatılabilir.1

İşte Risâle-i Nur; Kur’ân’ın beyan çeşitlerini ve üstünlüklerini nazara verirken; aynı zamanda kendisi de onun parıltılarını taşır. O, Kur’ân’ın, teşvik ve ümit vermede;2 korkutma ve tehdit etmede;3 medih ve övmede; yerme ve yasaklamada; ispat ve delillendirmede; irşadda; ikna edip susturmada; anlatma ve öğretmedeki harika beyanını4 dikkate sunar, izâh ve ispatını yapar.

Üslûp meselesine gelince; herkesin kendisine has bir ifâde tarzıdır. Bediüzzaman’ın beyanıyla, şahsın beyanındaki üslûbu, şahsın şahsiyetinin timsâli;5 kelâmın elbisesi, kalıbı, sureti ve güzelliğidir. Şu halde bir ifâde tarzı olan üslûp nasıl ortaya çıkar? Kelâmın iftihar edeceği elbisesi, güzelliği ve sureti/şekli, kalıbı, üslûp nasıl meydana gelir? 

Onu da yine Bediüzzaman’ın yüksek ve beliğ üslûbundan, sadeleştirerek takip edelim:

Bir şeye çok dikkatini, bakışını yoğunlaştırmak, bir şeyle içli-dışlı meşgul olmak veya iş ve san’atın aşılamasıyla ilgimiz olan varlık/nesne ve olaylarla ilgili şekiller, meyiller hayâlımıza yerleşir. Hayalimize aldığımız bu suretler edebî san’atlardan benzetme (teşbih), temsil vesairenin parçalarını meydana getirirler. İşte üslûb, bu şekil ve suretle aydınlanır, bunlarla beslenip teşekkül eder. İfâde tarzlarının ve kelimelerinin örüp dokuyacağı süslü elbiselerin tezgâhı da bunlardır. Çürkü, irâdeyi aklın bir borazanı şeklinde düşünürsek, bu irâde borazanın verdiği sesin ikazı ile kalbin karanlık köşelerinde yatan mânâlar, çıplak, yalınayak, başı açık olarak çıktıklarından, suret ve şekillerinin mahalli olan hâyale girerler. En azından oradan başına bir yazmayı sararlar ve ayaklarına bir pabuç giyip bir nişan ile çıkarlar. Daha da olmazsa, bir düğme ile veya bir kelime ile olsun, kendilerinin nerede terbiye olduklarını gösterirler.

Normal olarak ifade edilmiş bir kelâmın  üzerinde derin bir araştırma yaparsak, o sözü söyleyen kimsenin iş ve san’atını, üslûbundan ve ifade şekillerinden anlayabiliriz.6

Zîrâ, herkesin kendisine has bir üslûbu var ve üslûbunun damgası var ve bu söz, yazı, şiirinin üzerinde okunur. Bediüzzaman’ın, Mevlânâ’nın, Gazalî’nin, Fuzûlî, Mehmed Âkif, Necip Fazıl, Yahya Kemal’in nesir ve şiirlerindeki farklı üslûpları ayırt etme gibi... 

Dipnotlar: 1- Dr. Şadi Eren, Güzel Konuşmanın Sırları, s. 39.  2- Sözler, s. 353; Şuâlar, s. 229. 3- Age, s. 353; Lem’alar, s. 83. 4- Sözler, s. 353, 354, 188 230-234, 355-356, 357-358, 362-363. 5- Bediüzzaman Said Nursî, Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 2006, s. 84. 6- Age, s. 92.

Okunma Sayısı: 1512
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı