En az on beş yaşında, aklı başında, insanî, vicdanî melekeleri kaybolmamış, insaf, iz’an ehli ile 28 Şubat 1997 - 15 Temmuz 2016 - 28 Şubat 2025’i hasbihal etmek isteriz.
Hâlâ birçok uygulaması iktidar tarafından yapılan 28 Şubat, şahsa ve zümreye dayalı müstebit bir vahşetti. Yüz binlerce insanın temel hakları ihlal edilmişti. Tuhaf ki, militarist kuvvetlerin yanında medya, sermaye, bürokrasi, yargı ve üniversitelerin de desteğini almıştı!
Anayasa, kanunlar ve temel insan hakları metinlerinin güvence altına almış olduğu fikir, inanç ve ibadet hürriyeti bir tehdit unsuru olarak görülmüştü. Oysa Anayasa’nın 24’üncü maddesine göre: “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.”
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18’inci maddesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 18’inci maddesi din ve vicdan hürriyetini güvence altına alıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesine göre:
“Herkes düşünce, vicdan ve din hürriyetine sahiptir; bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya özel ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de kapsar.”
Bunlara rağmen 28 Şubat sürecinde binlerce başörtülü öğrenci eğitim yuvalarından uzaklaştırılmıştır. İlaahir…
15 Temmuz darbe kalkışması sonrası da daha vahim bir vaziyetteyiz. Bugün de medya, yargı organları ve devletin kurumları üzerinde güçlü ve müstebit bir kontrol var. Binlerce liyakatli insanın hakları mülâkatla gasbediliyor! Gazeteciler, yazarlar, fikirlerinden dolayı hapse atılıyor!
Yönetimi eleştirdiği düşünülen kişiler sistematik olarak etkisiz hâle getiriliyor ve cezalandırılıyor. Örgütlenme ve toplanma hürriyeti yasak! İnsan haklarını savunanlar saldırı altında. Gözaltında işkence ve kötü muameleler devam ediyor.
Bugünün 28 Şubat’tan farkı; hırsızlık, yolsuzluk, yankesicilikle ekonominin çökertilmesi, yüksek enflasyon, faiz ve inanılmaz rüşvet ağlarıyla toplumun resmen sömürülmesidir!