"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Davos’un, WEF’e dönüşmesi

Şükrü BULUT
09 Mayıs 2025, Cuma
Hikâyesinden parçacıklar göstermeye çalıştığımız cereyanların en önemli bir ortak özelliği, dünya barışına zarar verecek planlarını ve stratejilerini, üyelerinden bile gizlemeleridir.

Onlarla ilgili, yani onların mahiyetleriyle ilgili bilgilere, medyada rastlayamazsınız. Onlar, hürriyeti, şeffaflığı ve “açık toplum”culuğu slogan olarak kullanırlarken, bunların zıtlarıyla amel ederler. Böyle olunca; ilk meşhur kızıl ihtilâlleri Paris’in işgalinden, Prusya hükümetini savaşın ortasında arkadan hançerlemelerine, Berlin ihtilâl teşebbüslerinden (1871) ikiye ayrıldıkları (Enternasyonalistler/Frankfurt Mektebi) 1923’e kadarki hadiseler hakkında; kitaplarda ve gazetelerde doğru bilgiye az rastlıyoruz. Ulaştıklarımız; hadiselerdeki şahısların hayat hikâyeleri, hatıralar, bazı ifşalar veya kendilerini reklam ettikleri bazı yazılardan ibarettir.

Kapitalin Amerika’ya göçünü (Doların Efendileri, Yeni Asya Neşriyat) araştırdığınızda, buradaki iki ana yapıyı hissedebiliyorsunuz. Londra ile Almanya’nın farkları (her ikisi de ekseriyetle Yahudilerle ve hırsları yüzünden dinsizlik cereyanlarıyla müttefik oldukları halde) Yeni Dünya’da kendisini gösterecekti. İsimlere girmeyeceğimize söz verdiğimizden, onların temsilcilerini ve meşhur zenginlerin yakın akraba münasebetlerini yine Doların Efendileri araştırmasına havale edeceğiz. Enternasyonal ihtilâlci Marksizm’den ayrılanların, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren İngiltere mihverinde toplandıklarını ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da, burada toplananların okullaştıklarını görecektik (Ekonomik School Of London). Londra merkezli olarak ekonomiye yapacakları müdahalelerle ve Chicago şubeleriyle Sosyal Marksistler, hürriyetin inkişafıyla yeni bir merhaleye ulaşan “hür teşebbüsü” kullanarak, dünya genelindeki cemaatlerini organize ile maddeten büyük bir güce kavuşacaklardı. İşte bu zamana kadar millî devletlerin yapıları içinde serbest hareket edemeyen bu küresel cereyanların, 1970’lerden sonra, az da olsa, bağımsız şahıs ve  şirketlerle meydana çıktıklarına şahit oluyorsunuz.

Burada, Troçki’nin yoldaşı olan ve Marksist ihtilâlcilere yeni bir elbise diken hemşerisi/milletdaşı Marksist feylesof Leo Strauss’un, Kissinger üzerinden ABD siyasetine taşıdığı misyonu anlatmayacağız. Fakat şu hakikatin altını kalınca çizmeliyiz: Genel ahlâkta, inkâr-ı ulûhiyetin hayat boyutlarında, sosyal hayatta ve hürriyetin cemiyetteki istismarında tesirli olan Sivil Marksist Frankfurt Mektebi’nin; Klaus Schwab’ın Davos’una kadar geçen sürede dünya çapında Troçki’ciler kadar etkili olamadıklarını söyleyebiliriz. Operasyonlarda, yeni doğan İslâm devletlerini darbe ile istikrarsızlaştırmalarda, Latin Amerika’daki vahşetlerde/cinayetlerde öncü olan Kissinger (Troçkizm) çizgisinin, Klaus Schwab ile birlikte coğrafî olarak AB’nin merkezine taşınma hikâyesini de maalesef kitaplardan okuyamıyoruz. Hatta Davos tezgâhının temelde, Kissinger’a ait olduğunu da efkâr-ı amme bilmiyor. Şili/Allende operasyonunda başarılı olan Troçkizm ile sosyal Marksizm’in bu ortaklıklarını eski kıtaya taşımaları, bu defa, Küreselciliğin vitrinde daha belirgin olacağını göstermişti.

Günümüzde Neoliberalizm olarak isimlendirilen devrimci küresel Sosyal Marksizmin (küreselciliğin) dünya milletlerine teşhir edildiği mekân olarak Davos’un başarısının önemli sebebinin, koruyucu gücünü Neoconlardan (Troçkizm) alması olduğunu tekrar vurguladıktan sonra; bu cereyanın o günkü rüknü Kissinger’ın mahiyetini de üç-dört cümle ile özetlememiz lâzım. Mağdur milletin (Almanya Yahudileri) intikam peşindeki çocuğun hayat serüveninin; Hıristiyanlara ve Müslümanlara zulmetmekle geçtiğini, ancak Bediüzzaman’ın Beşinci Şua eserini okuyanlar fark edebilirler. İkinci Dünya Savaşı çerçevesinde, Pentagon’un himayesinde Hıristiyan Avrupalılarla savaşan bu ihtilâlci Marksist’in (Kissenger) cinayetlerle dolu misyonunu “diplomasi” ile kamuflesi, Deccaliyet dehasının bir neticesiydi. Yukarıda arz ettiğimiz üzere, Ortadoğu’daki İslâm ülkelerindeki hükümetlere İsrail lehine (Pentagon-CIA işbirliğiyle) operasyonları, Mısır kralı Faruk’u “Hür Subaylarıyla” devirmesi, İran demokrasisine ihaneti (Musaddık’ı da Allende gibi iktidardan uzaklaştırmıştı), Irak’taki Faysal Hanedanı’nı katlettirmesi, Kıbrıs üzerinden Türkiye’yi 12 Eylül’e hazırlaması, Neocon çetelerine Amerika siyasetinde (Beyaz Saray ve Pentagon merkezli olarak) alan açması; diplomasinin Troçkicilerce küresel eşkıyalıkta kullanıldığının resmidir. ABD ve AB içinde ideolojisini –bilhassa Hariciyeciler arasında– örgütledikten sonra, intikam uğruna zulmettiği milletlerden Nobel barış ödülü alması, insanlığın tarihteki iğfalinin zilletli bir örneği olmalı.

Marksistler bu tarihçenin (Davos’un) hikâyesini rastlantılara havale ederek, dünya barışını engellemeye ve insaniyeti felâkete götüren çalışmaların mahiyetini gizlemeye çalışmışlar. Yani, Alman kökenli gariban mühendis, kendi kararıyla Alpler’in bu köyüne (Davos) gelmiş ve dünya ekonomisine/siyasetine faydalı olabileceği bir sivil toplum örgütü kurmuş.

Arkasında bir destek ve önünde de global bir proje olmadan Avrupa/Amerika’daki sermayedarları lâlettayin bir kış günüburaya davet etmiş ve onlar da iştirak etmişler. Bu kadar sade bir hikâye olarak anlatılmak isteniyor; küresel dinsizlerin (Kissenger-Popper ittifakı) global paylaşım ve ihtilâlcilikteki birliktelikleri…

Hikâyemizde dikkatlerinizi zamanlamaya çekmek istiyoruz. Dünyada baş gösteren ekonomi krizlerinin, serbest piyasa ekonomisini dizginleyen Keynes’çilere fatura edildiği zamanlardan bahsediyoruz. “Açık toplumcu” sivil Marksistlerin, ihtilâlci enternasyonalcilere, Latin Amerika’da destek vermek üzere kurdukları neoliberal tezgâhların listesini, Yeni Asya Neşriyat ’tan çıkan “Neoliberaller” araştırmasında genişçe bulabilirsiniz. Bu bölgedeki ortak operasyonları ve bu operasyonların tesirlerini devam ettirecek programlardaki ortaklığın, Avrupa’ya ve Ön Asya’ya taşınarak sağlıklı şekilde devamının Davos koordinasyon merkeziyle sağlandığını bilenler; Klaus Schwab’ın bir Yeni Muhafazakâr, Troçkist, Kissinger’ın talebesi veya enternasyonalci olduğunu tahmin bile edemezler. Zira onun burada öne çıkan kimliği, daha çok; liberalliği, global hâkimiyetçiliği, değişim perdesi altında yaratılışa müdahaleye kadar uzanan sivil devrimciliği gösterir.

Okunma Sayısı: 1374
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet Said

    9.5.2025 18:12:07

    Yine tarih, Avrupa’daki dinsizlik cereyanları vevRiaale-i Nurun bakışı içiiçe dizilmiş. Bu yazıların okunmasıyla deccallerin mahiyeti anlaşılacaktır inşaallah.

  • İ. Seyda

    9.5.2025 12:35:05

    Tarihin görünmeyen aktörlerine dikkat çeken, zamanlama, coğrafya ve niyet üçgeninde küresel olayları anlamlandırmaya çalışan bu tür farklı bakışların çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Ele alınan meseleler hem entelektüel hem de vicdanî açıdan büyük önem taşıyor. Kapitalin göçüyle başlayan süreçte farklı Marksist akımların (Enternasyonalistler, Frankfurt Mektebi, Troçkizm) nasıl evrildiğini, küresel sermaye ile nasıl iç içe geçtiğini ve nihayetinde günümüzdeki Neoliberalizm/Küreselcilik formuna dönüştüğünü detaylandırmanız, resmin bütününü görmek adına dikkat çekici. London School of Economics gibi kurumların bu dönüşümdeki rolüne dikkat çekmeniz de konunun akademik boyutunu göstermesi açısından yerinde bir tespit. Yazınızın, bu yapıların İslam coğrafyasına yönelik operasyonlarına (Mısır, İran, Irak, Türkiye örnekleri) dikkat çekmesi, meseleyi sadece teorik değil, pratik sonuçlarıyla da ele alması bakımından önemli.

  • Hüseyin T

    9.5.2025 11:43:54

    Hakikaten çok kıymetli yazarımızın da ifade ettiği gibi,“Davos’un WEF’e Dönüşmesi” başlıklı yazısı, Dünya Ekonomik Forumu’nun sadece ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik bir dönüşüm geçirdiğini , neocon ve küresel güçlerin değer dayatmalarında bulunarak toplumsal yapıyı tahrip ettiğini müşahede ediyoruz. Çünkü bu sürecin dinî ve ahlaki değerlere her bakımdan tehditler oluşturduğunu görmekteyiz.

  • Mustafa-kemal

    9.5.2025 11:42:56

    Baṣkalarının gündeminden çok kendi gündemimize odaklanmalıyız.düṣman cok akilli deyil.çok güclü deyil.onlari biz büyütüyoruz.kendi gündemimizi kendimiz belilrdigimiz gün dünya duracak.onlari görmüyoruz gibi yapacagiz.hep savunmada kalmuyacagiz.

  • HASAN DOĞAN

    9.5.2025 11:35:48

    WEF'in ne olduğunu anlayamadım ve yazıda da göremedim.Ayrıca o kadar çok fazla sayıda mevzuyu bir yazıda anlatıyorsunuz ki zihinler maalesf abandone oluyor.Bir mevzuyu kısaca izah ederseniz çok daha müstefid oluruz inşaallah....

  • Osman

    9.5.2025 11:24:36

    Dünyadaki birinci ve ikinci dinsizlik cereyanlarının haritasını, mahiyetini, proğramını ve rükünlerini, Nurlara mütenasipçe anlatmışsınız. Bu yazı partiler ve siyaset üstü bir yazı olmuş. Allah fehmine kuvvet versin.

  • Feyzi A.

    9.5.2025 10:10:32

    Dünyayı saran şer örgütleri başımızın belası oldu.cemaat bile kuruyorlar.işte fetullah gülene nasıl cemaat kurdurdular.Türkiyede fetö ile yaptıklarını topla tüfekle yapamazlardı.

  • S.topuz

    9.5.2025 03:18:22

    ..."İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hal-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külli-yatı, Mektubat - 57

  • S.topuz

    9.5.2025 03:14:57

    "İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zabitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşi bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûna hâkimiyet verir. Öyle de: Allah'ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hâdisatı nev'inden müdhiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip, cebbarane surî hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip uluhiyetini ilân eder. Bir sineğe mağlub olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın uluhiyet dava etmesi, ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur." Mektubat - 56

  • S.topuz

    9.5.2025 03:13:33

    ..."Hadîs-i sahihte rivayet edilen: "Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel edeceğini, Deccal'ı öldüreceğini" imanı zaîf olanlar istib'ad ediyorlar. Onun hakikatı izah edilse, hiç istib'ad yeri kalmaz. Şöyle ki: O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beyt'ten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır."... Mektubat - 56

  • S.topuz

    9.5.2025 03:11:28

    ..."Hem de o eşhasın şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı hârika çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas, hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidayeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle, o eşhas-ı âhirzaman tanılabilir. Alâmet-i Kıyametten olan Deccal hakkında hadîs-i şerifte "Birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü eyyam-ı saire gibidir. Çıktığı zaman dünya işitir. Kırk günde dünyayı gezer." rivayet ediliyor."... Sözler - 344 - 🇹🇷😢🇹🇷🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙🕋😭😭😭🕊🕊🕊🌍🇪🇺🕋🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • Burhan

    9.5.2025 00:51:32

    Allah razı olsun hocam,At izinin,it izine karışdığı bir dönemde bizleri aydınlattınız.sizinde dediğiniz gibi,bu bigiler kaynaklarda bulunmaz bundan dolayı ayrıca teşekkür ederim.selam ve dua rabbim ilminizi artırsın .

  • Orhan

    9.5.2025 00:39:15

    Deccaliyetin kaçıncı rüknü olsa gerek, Kissinger?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı