"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Kur’ân-ı Hakîmin tilmizleri ve hâdimleri” ne ile aldatılır?

Ali FERŞADOĞLU
17 Kasım 2014, Pazartesi
Kur’ân’ın talebe ve hizmetkârlarını şu vasıtalarla aldatırlar:

Hubb-u cah (makam, mevki, şan, şöhret sevgisi), havf damarı (korku damarı, bilmiyoruz ne ile korkutarak)
Tama (mala karşı açgözlülük). İlk dönem Rıfat Börekçi, Hasan Basri Çantay vesair ulemayı, hocaları, şeyhleri, söz sahibi ağaları, “makam, büyük arazi, maaş, vs.”1 vererek nasıl aldattığını biliyoruz. (Bediüzzaman’ı da, 300 altın maaşı-bugünkü rakamlarla 180.000 lirayı aşıyor-milletvekilliğini, Şark genel vaizliğini, Halim Paşa köşkünü-büyük koruluğuyla birlikte-teklif edip satın almak isterler.)
Asabiyet, milliyetçilik,  enaniyet, tembellik ve tenperverlik ve vazifedarlık” ve dünyanın cazibedar şeyleri ile aldatırlar…
Bu damarlardan girerek, “çok fena şeyleri yaptırabilirler.”2
Bediüzzaman’ın, “Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propagandacıları”na ikazı mükerrerdir: “Ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’ân’da arkadaşlarım! Bu hubb-u cah cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerine veya ehl-i dalâletin propagandacılarına veya şeytanın şakirtlerine deyiniz ki…” Bu tabirler hem Birinci, hem İkinci Desise-i şeytaniye’de geçer. Ve aynı bölümde şu ciddî uyarıyı tekrar yapar: Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz. Fakat, maatteessüf, herbir emr-i hayırda bulunan mânileri def etmek vazifesi, bizi bazen menfi harekete sevk ediyor. İşte, bunun içindir ki, ehl-i nifakın hilekârâne propagandasına karşı, kardeşlerimi sabık üç nokta ile ikaz ediyorum, onlara gelen hücumu def’e çalışıyorum.”3
Risale-i Nur’u devletleştirmek, Kemalizmin,  pençesine teslim etmek için Anayasa Mahkemesi’ne müracaatı engellemek azim bir hatadır. Bir şey daha: Diyanet devletin, hükümet devletin de, mahkemeler, Anayasa Mahkemesi, bu devletin değil mi? Üstad’ı 27 sene işkence yapan, Risaleleri yasaklamak, yok etmek isteyen bu Kemalist rejim değil mi? 
Unutmayalım: “Dünyevî, nefsi, indi, hissi ölçüler” yanıltıcıdır. “Dünyevî dostlar ve rütbeler (makamlar) kabir kapısına kadardır.”4
Ve Üstad’ın şu tesbitlerini de hatırlayalım:
“Demek, başka yerde bir mahkeme-i kübrâ vardır.” “Demek, bir mahkeme-i kübrâya, bir saadet-i uzmâya bırakılıyor.”5

Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 401. 2- Bediüzzaman, Mektubat, s. 401-414.   3- Bediüzzaman, Mektubat, s. 407. 4- Bediüzzaman, Mektubat, s. 73. 5- Bediüzzaman, Sözler, s. 54., 67.

Okunma Sayısı: 1664
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hakan kagan

    17.11.2014 01:45:38

    Hucumat-ı sitte okuyan kaldımı diye merak ediyorum...iyi ki hatırlattınız.hepsini yaşıyoruz ne yazık ki bu hücumların.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı