Meal, Kur’ân’ı Arapça’dan mota mot başka bir dile çevirmektir.
Ne var ki, hiçbir dil, mota-mot başka bir dile tercüme edilmez. Bu, dillerin farklı yapıları olması bakımından imkânsızdır.
Zira, dillerin ne gramer yapısı, ne edebiyat sanatları, ne de deyimler müsaade eder. Tercümede büyük anlam kaymaları ve kayıplar yaşanır.
Nerede kaldı, belağat ve fesahat, gramer yönünden de baştan ayağa mu’cize olan Kur’ân tam olarak tercüme edilebilinsin!
Kelâm-ı Ezel’den gelen Kur’ân ve âyetleri, Kelâmullah’tır. Bitmez tükenmez bir hazinedir. Zaman şeridine takılan asırların arkasında bulunan bütün beşerî tabakalara, milletlere, sınıflara, mesleklere, meşreplere, bölgelere, coğrafyalara, zevklere, renklere, mizaçlara hitap ediyor. Herkesin, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyor.
Bundan dolayıdır ki, mânâsı umûmî, küllî ve bütün asırları taramaktadır. Bütün ilimlere hâvidir ve onlara menfez açmaktadır.
O, beşer kelâmı gibi, has bir fıtrata, özel bir zamana, hususî bir mesleğe veya meşrebe bakmıyor. Küllî ve umûmî olan Kelâm-ı İlâhî ve âyetler, elbette “meal, tercüme” ile mânâsı anlaşılmaz.
“Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, mefahimiyle (anlaşılan mânâ ve mefhumlarıyla), mânây-ı sârihiyle (açık mânâsıyla), ifâde-i hakaik ettiği gibi (gerçekleri ifâde ettiği gibi), üslûplarıyla, hey’atıyla (bütünüyle, her yönüyle) çok maânî-i işârâriyeyi (sembollerle işâretleri) dahi ifâde ediyor. Herbir âyetin çok tabaka-i mânâları var. Kur’ân, ilmi muhitten geldiği için, bütün mânâları murad olabilir. İnsan cüz’î fikri ve şahsî iradesiyleolan kelâmlar gibi bir iki mânâya inhisar etmez (sınırlı kalmaz).”1
Zaten bu sırdandır ki, Kur’ân, 15 asırdan beri tefsir edilmektedir. Bediüzzaman, Kur’ân’ın 350 bin tefsirinin yapıldığını beyan etmektedirler. Yine de, Kur’ân’ı çözebilmiş değillerdir.
Bu Kur’ân’ın anlaşılmaz bir muamma, zor bir kelâm olmasından değil, her asrı, her devri, her meslek ve meşrebi doyuracak hakikatleri ihtiva eden bir mu’cize olmasındandır.
Dipnotlar:
1-Bediüzzaman Said Nursî, Lem’âlar, Yeni Asya Neşriyatı, s. 40.