"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meşrûtiyetçi aydınlar

Atilla YILMAZ
01 Kasım 2015, Pazar
İstanbul’a hareket etmeden önce, hayata geçirmek istediği plan ve projeleri kafasına yerleştirmişti. Bu projelerin hayata geçirilmesi için, Osmanlı padişahının konuya vakıf olması ve sarayın bu projeyi sahiplenmesi gerekiyordu.

Bu büyük ve küllî bir projeydi. Projenin, sosyal hayata hakim kılınması ve uygulanması için Sarayın bu projeye destek vermesi şarttı. Bediüzzaman’ı, İstanbul yollarına düşüren saik zahirde buydu, ama onun Sultan’a daha başka konularda da söyleyecekleri de vardı. Şarkın sükûn ve selâmeti için, sarayın şarkta uyguladığı bir takım içtimaî faaliyetlerinde revize edilmesi gerekiyordu.

Meşrûtiyet Dönemi ve sonrası, ittihad-İslâm fikri etrafında toplanan aşağıdaki  Osmanlı aydınları, genel çerçevede Meşrûtiyeti savundular ve Meşrûtiyete Şeriatten deliller sundular. 

Bunların belli başlıları:

Bediüzzaman Said Nursî, Cemalettin Efgani, Seyyid Ahmed Han, Şeyhülislam Musa Kazım, Said Hilmi Paşa, İskilipli Mehmed Atıf, Mizancı Murat, Küçük Said Paşa, Babanzade Ahmed Naim, Mehmet Âkif Ersoy, Mustafa Sabri, Mahmut Esad Efendi vs dir.

Bediüzzaman Said Nursî’ye ayrıca bir bölüm açmak üzere; yukarıdaki isimlerden bir kaçından, meşrûtiyetle alâkalı kısa bilgiler aktaralım.

İskilipli Atıf Efendi: 

Meşveret efalullahda (Allah’ın fiillerinde), efal-i peygamberide, efal-i sahabide tarikat-ı meşrûadır. Çünkü sûre-i Bakara’nın 30. ‘Allah meleklere ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dediğinde’ âyet-i celilesiyle ibada müşavereyi talim hikmetine binaen kanun-i meşveret efaullahta meşrû olduğunu beyan olunur. 13  diyerek, Âyet-i kerimelerden yola çıkarak meşrûtiyeti savunacaktı.

İlmiyeden Mehmed Sadık Efendi de halifeyi seçme ve tayin etmenin ümmet üzerine vacip olmasından yola çıkarak hakimiyetin millette olduğunu, Hz. Muhammed’in (asm) ‘Hakimiyet-i ümmet esası üzerine’ bir hükümet (şûrâ-yı İslâmiye) tesis ettiğini, Emevi iktidarıyla birlikte hakimiyet-i ümmet gasp edilerek yerine “hükümet-i mutlaka”nın kurulduğunu belirtmektedir. 14  

Mustafa Sabri Efendi, meşrûti idarede kanunları kimlerin ve hangi şartlarda yapacakları meselesini de ele alır. Ona göre kanunların mutlak millet tarafından yapılması gerekmez; hükümet veya başkası da yapabilir. Önemli olan bu konular konusunda milletle yönetim arasında bir teradi (karşılıklı rıza) bulunması ve hükümetin kanunları kendi kendine yapmaması ve değiştirmemesidir.15 diye yazılar yazdı.

Genel itibarıyla Meşrûtiyete sahip çıkılırken şu hadislerden yola çıkılmıştır:

“İstişare ediniz, istişare eden pişman olmaz. İstişare edilen emniyet edilen, emniyet altında olan kimsedir. İlim kuyudur, meşveret ise kova. İstişare eden yardıma mazhar olmuştur. Zor hadiseler için ümmetimden abid, müttaki ve âlim olanları bir araya getirip aranızda meşveret ediniz; bir kişinin görüşüyle hüküm vermeyiniz. İşleriniz aranızda müşavere ile görüldüğü zaman size yerin yüzü altından daha hayırlıdır. Akıl sahipleri ile istişare edin, rüşdü ve doğruyu bulursunuz.” 16   

KUR’ÂN VE ÜMMET İÇİN ÇARPAN BİR YÜREK: BEDİÜZZAMAN!

Bediüzzaman, 1907 senesinde Van’dan İstanbul’a hareket etti. Şark baştan sona onu tanıyordu. Kürdistan uleması O’na Bediüzzaman ünvanını vermişti. O, bir içtimaiyatçı, O, bir Kur’ân savunucusuydu. Kur’ân’ın etrafındaki surların parçalandığını görmüş. Yeni bir vizyonla, yeni bir bakış açısıyla Kur’ân’ın gündeme taşınması ve savunulması zarureti vardı. Ve. Bediüzzaman Kur’ân’ı cihana karşı savunmalıydı.

İstanbul’a hareket etmeden önce, hayata geçirmek istediği plan ve projeleri kafasına yerleştirmişti. Bu projelerin hayata geçirilmesi için, Osmanlı padişahının konuya vakıf olması ve sarayın bu projeyi sahiplenmesi gerekiyordu.

Bu büyük ve küllî bir projeydi. Projenin, sosyal hayata hakim kılınması ve uygulanması için Sarayın bu projeye destek vermesi şarttı.

Bediüzzaman’ı, İstanbul yollarına düşüren saik zahirde buydu, ama Bediüzzaman’ın Sultan’a daha başka konularda da söyleyecekleri de vardı. Şarkın sükûn ve selâmeti için, sarayın şarkta uyguladığı bir takım içtimaî faaliyetlerinde revize edilmesi gerekiyordu.

Bediüzzaman, İstanbul’da önce ilmiye sınıfına, ulema sınıfına, talebelere ve sonrasında da askeriyeye kendini kabullendirmek için olsa gerek; ilmi müzakere ve münâzaralarda bulundu. İki ay gibi kısa bir süre içerisinde, milyonluk şehir artık Bediüzzaman’ı tanıyordu.

Ayrıca müstakil bir çalışma gerektirecek bu konuyu erteleyerek biz asıl konumuza dönecek olursak. Medreset-üz Zehra’nın modern ve modernleştiririci hedefleri vardı. 

Bu hedefleri şöyle sıralayabiliriz: 

1. Medarisin tevhid ve ıslâhı.

2. İslâmiyeti, onu paslandıran hikâyat ve israilliyat ve taassubat-ı barieden kurtarmak.

3. Mehasin-i meşrûtiyeti neşr için kapı açmak.

4. Maarif-i cedideyi medreseye sokmak.

5. Ehl-i medrese, ehl-i mektep, ehl-i tekyenin muslahalarıdır. 17  

Görüldüğü gibi Bediüzzaman’ın bu özgün eğitim projesinin meyvelerinden birisi de, meşrûtiyetin güzelliklerinin ve iyiliklerinin topluma inikas etmesi ve yansıması olacaktır.

Said Nursî’nin, İstanbul’da ikametinin üzerinden çok geçmeden, II. Meşrûtiyet ilân edilir. Bu süre zarfında Bediüzzaman’ın faaliyetlerinden ve fikirlerinden haberdar olan, hem ilmiye sınıfından, hem de askeriyeden dostları olmuştur.

Dipnot:

13) Age. s. 166.

14) Age. s. 104.

15) Age. s. 105.

16) Age. s. 165.

17) Age. s. 113.

Okunma Sayısı: 1657
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı