Kâinatta zıtların mezcolması esma-i İlâhiyenin tezahürüdür. Bir kısmı Celâlî, diğer kısmı Cemâlî isimlere âyinedir. Mevt-hayat, yaz-kış, Cennet-Cehennem, lütuf-kahr, havf-reca, tergib-terhib, emir-nehiy, tahliye (تَحْلِيَه) ve tàhliye (تَخْلِيَه) buna misaldir.
Celâl, ulûhiyeti gösterirken; cemal, rahimiyete medardır. Sübhanallah ve Elhamdülillah gibi bakiyat-ı salihatta bu tezahüratlar mündemiçtir.
Risale-i Nur’da şöyle ifade edilir: “Cenab-ı Hak rahmetiyle bize karib olduğu cihetle Ona hamdediyoruz. Biz Ondan uzak olduğumuz cihetle onu tesbih ediyoruz.”1
İsm-i Celâl, nevilerde, İsm-i Cemal ise mevcudatın cüz’iyatına tecellî eder. Fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Yâ Celil, Yâ Celil, Yâ Aziz, Yâ Cebbar” dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Yâ Cemil, Yâ Cemil, Yâ Rahîm, Yâ Rahîm” diyecekler.2
İnsandaki kabz-bast hâletleri, Celâl ve Cemal tecellisîdir. Bu vesile ile insan kemale ve terakkîye vâsıl olur. Hizbullaha karşı meydana çıkması için hizbüşseytana bazı cihazlar verilmesi, kalpte lümme-i şeytaniye ve lümme-i melekiyenin mübarezesi de bu sırdandır.
Çocuk eğitimi metodunda dahi bu tecellî görünmektedir. “Çocukların talimi; ya cebr ile, ya hevesatlarını okşamak ile olur.”3
Çocuğun, annesinin tatlı tokadından korkup yine şefkatli sinesine gitmesi de buna misâldir.
Efendimizin mucizesinde ise; “Celâl ile kalktığı vakit, kameri parçalayıp kàb-ı kavseyn şeklini verir. Ve cemal ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir çeşme-i rahmet hükmüne girer.”4
Üstadımızda ise; “Heybetle beraber âsâr-ı üns ve ülfet dahi görünür. Daima mütebessim bulunurlar. Fakat bazen tecelliyatın muktezası olarak mehabet ve celâl nazarı o derece tezahür eder...”5
Risale-i Nur’da ise Hulusi Ağabeyin ifadesiyle; “Nurlu eserler hem okşamak hem korkutmak gibi iki zıt tesiri haizdir.”6
Musibetlerde cemalî tecellîleri görebilmek elzemdir. Zira Celâlde Cemal celildir. “Ramazan-ı Şerifte şimdi okuduğum münâcatların okunmasına, bu hâdise mühim bir kuvvet oldu. [...] Her okuduğum bir kelime ve dua da ve münâcat da şuurlu ve şiddetli oluyor. Resmî ve ruhsuz olmuyor.”7 Celâlî musibet cemâlî meyveler verip, tesbih ve zikri şuurlu bir surete inkılap ettiriyor.
“Her şeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar.”8
“Şimdi çektiği bütün zahmetler rahmet; yaptığı hizmetler hikmet olmuş. Celâli yüzünden cemalini de gösterip, âlem, bir gülzar-ı kemâl bulmuştur.”9
Büyük felâketlerdeki güler yüzlü intibahları müşahede edip, musibetlere musikinin nağmeleri gibi nazar etmek duasıyla..
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 87
2- Sözler, s. 79
3- Münazarat, s. 179
4- Mektubat, s. 170
5- Tarihçe-i Hayat, s. 299
6- Barla lahikası , s. 118
7- Barla Lahikası, s. 258
8- Kastamonu Lahikası, s. 117
9- Emirdağ Lahikası, s. 115