"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir

Dr. Aytekin COŞKUN
10 Şubat 2018, Cumartesi 00:13
Bediüzzaman’ın dediği gibi, “kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.” Evet, himmeti bütün alanlara kaydırmak ve öyle düşünmek gerek. O hastaneyi görene kadar benim bile ufkumdan böyle bir tasarım geçmezdi, ama şimdi daha ilerisini düşünmeye beni sevk etti.

Avustralya Notları - 4

Kilometrelerce uzakta Yeni Asya’yı görmek ayrı bir keyifti

Cuma hutbesi Türkçe ve İngilizce okunuyor

Uzak kıt’a Avustralya’dan doğan: Nur The Light

MELBOURNE’DE

Sabah 07.00’da Sydney’den Tiger Airlines ile havalandık. Bir saat on beş dk sonra Tulamarine havalimanındayım. Limanda free Wi-Fi arıyorum, fakat bir türlü bağlanamadım. Fatih Ağabey “public pick-up” denen yerde beni bekliyor, ama kontak kuramadık bir türlü. Bir şekilde internet gelince görüşebildik. Şükür ki Melbourne’a vardık ve emin ellerdeyim. Musafaha ile beraber sohbet ede ede eve gidiyoruz. Sağ olsun yengemiz, ellerine sağlık inanılmaz bir kahvaltı hazırlamış. Yok, yok maşallah.

Sohbet ve tanışma derken torunlar İngilizceye kayıveriyorlar, ben de hemen Türkçeye çekmeye çalışıyorum. Ne iş dimi, Türkçe yardımcı dil, İngilizce ana dil olmuş. Varsın olsun. Komşuları Hint- li, Pakistan, Sırp, Malezyalı, Lübnanlı, Çinli. Türk komşu yok, ama bir kez bile sıkıntı yaşamadığını ve komşuluk hakkının ve hukukunun bozulmadığını söyledi. Bütün insanlar barış, huzur ve dünya saadeti arıyor burada, o yüzden kimse kimseyi huzursuz etmiyor.

Ayrıca artık vatanlarını, burası olarak görüyor, hissediyor ve sahip çıkıyorlar. Türkiye’ye dönmek fikirleri yok olmuş. İlk kuşaktan vefat edenler Türk-İslâm mezarlığına defnedilmeye başlanmış. Dedesi torununa vasiyet etmiş, beni götürün diye, ama emr-i İlâhî vuku bulunca çocuklar ve torunlar oturmuşlar ve meşveret etmişler: Her yıl Türkiye’ye gitme şansımız yok, ama mezarı her daim ziyaret etmek isteyen olur diye burada definler başlamış böylece Türkiye’ye cenaze getirmeler durmuş. Refah devleti olarak görüyorlar, hayatları da gerçekten refah içinde. Sosyal yapı çok olumlu ve her yer park ve botanik bahçelerle süslü bu yer bulunmaz bir huzur veriyor, sıkılan ve bunalan insanlar buralara kaçıyor. Ellerinde kahveleri ile dolaşıyorlar, çünkü kahve içmek kültürleri olmuş.

Türkiye’ye dönmeyi düşünen var mı diye sordum, ama hiç kimse evet demedi. Ama Türkiye’yi de bir kenara itemiyorlar, gönül bağlı, ama refah ve kaliteli hayat da şart diyorlar. Evlerini ve sahip oldukları malları satan gidenler olmuş, ama 6 ay sonra geri dönmek zorunda kalmışlar ve sattıkları malları tekrar alamamışlar. O yüzden artık kimse gitmeyi düşünmüyor ve buranın halis birer vatandaşı olmuşlar. Sohbet sonrası, kahvemizi de içtikten sonra evden çıkıyoruz.

İlk durak Williamstown, muhteşem bir koy ve yat limanı. City karşımızda duruyor arada okyanus var, ama görüntü muhteşem. Victoria ve diğer yat kulüpleri burada cirit atıyor. Bebek koyu gibi düşünün ve yüzlerce demirlemiş milyon dolarlık yatları burada görmek mümkün, dünyaları güzel tabi. Biz de rıhtımda oturduk Mesnevî-i Nuriye’den dersimizi yaptık, ne demiştik: Bize her yer medrese ve her yer dersane.

Oradan ayrıldık, karşımızda duran City’e doğru yani Melbourne merkeze doğru gidiyoruz. West Gates Bridge Köprüsü’nün üzerinden geçerek City’e ulaştık. Bu köprü 1970’li yıllarda yapılmış ve o zamanın dünyanın sayılı köprülerindenmiş. Yapım maliyetini çıkarınca devlet geçişleri ücretsiz hale sokmuş. Şimdi burada duralım. Burası insana yatırım yapıyor, her şey insan için, rahatı ve huzuru için adeta bütün işlemler. Boğaziçi Köprüsü aklıma geldi, bilmem kaç kez maliyetini çıkarmıştır aslında, ama gel gör ki ücret her geçen gün artarak devam ediyor.

Port Phillip Körfezi kıyısında bulunan Melbourne, Yarra Nehri’nin kuzeyinde yer alan çok düzenli planlanmış bir şehir. Tramvayları, köprüleri, caddeler üzerindeki sokak çalgıcıları, büyük alış veriş merkezleri, okumaya gelen Çinli, Güney Koreli, Tayvanlı, Malezyalı, Endonezyalı ve bir o kadar değişik ülkelerden buraya akın eden öğrencileri ve kıyılarıyla ünlü. Şehri ondan kuşbakışı izleyebildiğimiz Anzak Anıtı da yürüme mesafesinde. 

Trafiğe kapalı merkezi caddelerinde tramvayların insanları Bourke Street’ten William Street’e, Collins Street’ten Quenn Street’e ve diğerlerine ücretsiz olarak taşıması bizi epey şaşırttı.

Kutuplara karşı okyanusla yüz yüze olmanız dolayısıyla hava sıcaklıkları çok değişken. Bir gün 30 derecede güneşten kaçıyorken ertesi günü 10 derecede yağmur ve fırtınaya yakalanabilirsiniz. Giderken temkinli bir giysi seçiminde fayda var. Düzenli ve sakin bir şehir, yorulmuyorsunuz. Zaten deniz kıyısında ve nehir kenarında oturabileceğiniz birçok lokanta ve kafeterya var. West Gate Bridge dünyanın en uzun asma köprülerinden.

FİTZROY GARDENS CONSERVATORY

City de ilk durağımız Botanik Garden. Burayı kuranların vizyonunu sizlere anlatmak isterim. Şehrin göbeğinde 200 yıllık Botanik Bahçe kurmak için 200 yılı düşünmek gerek bir anlamda. Yani ileri görüş diye buna denir. Bizim de gelecek 200 yılı okuyacak nesillere ihtiyacımız var. 100 ya da 150 yıl önce böyle düşünerek yapılan bu bahçede ufkun ne kadar geniş tutulduğunu gösteriyor. Oysa memleketimde bir avuç kalan yeşil dokular ise bir tramvay geçsin diye heba ediliyor. Gelin bir Eyüp sahilini görün. Tramvay hattı geçecek diye o güzelim ağaçlar, toprak ve orada yaşayan bütün canlılar heba ediliyor. Çok yazık oldu, insanlar oralarda özellikle yaz aylarında nefes alıyor, piknik yapıyor ve deşarz oluyorlardı. Utandım buraları görünce, bizi yöneten büyüklerimizin vizyonları geldi aklıma.

Kaptan James Cook’un İngiltere’deki evini tuğla tuğla sökerek buraya taşımışlar ve yeniden aynı şekilde şehrin göbeğindeki botanik bahçesinin içine inşa etmişler, kapısına da heykelini dikmişler.

Cityde dolaşıyoruz. Öğle namazı için ‘Bediüzzaman Said Nursî Cultural Foundation’da namazımızı kıldık. Burası cami ve medrese olarak hizmet veriyor. Avust- ralya Nur Vakfı’nın buradaki hizmet alanı, özellikle cami olarak hizmet veriyor. O bölgede başka namaz kılacak bir alan yok, dolayısıyla hizmeti büyük. 

Fitzroy Gardens Conservatory, gelin görün ki bin bir çeşit renkli çiçeklerin adeta dans ettiği, renk cümbüşü bir bahçe. Meclis binasına çok yakın ve şehrin göbeğinde bulunuyor. Dinlenmek ve bir kahve içmek adına kendinizi buraya atabilirsiniz. Hoş bir mekân ve sizi bir anda Rabbimin güzelliklerine götürüyor ve duâ zamanı olduğunu hatırlatıyor. Burada hayli tefekkür ettik, Sübhanallah, Allahüekber, Elhamdulillah, Rabbim ne güzellikler yaratmış.

New Quay Melbourne’nin yat limanı ve merkezi. Etihad Stadyumu ve çok değişik mimaride gökdelenleri buradan temaşa edebilirsiniz. 

Ethiad Stadyumu ve onu çevreleyen yapılar ayrıca Collins Street mutlaka gezilmesi gereken yerlerden. Şehir merkezinde gezdikten sonra akşama doğru tekrar Fatih Ağabeyin evindeyiz. Buraya gelinirse et yenmeden gidilmez. Buranın o çok lezzetli etlerinden kömür ateşi ile içten içe yananları tercih ettik. Geriye tek vazife kalıyordu ki: “Şükran kesiran…”

Evden ayrıldıktan sonra Aust- ralia Light Foundation (Avusturalya Nur Vakfı)’a geldik. Camisinde, akşam namazımızı kıldıktan sonra Melbourne de Somalili doktor, mühendis ve diğer arkadaşların katıldığı Risale-i Nur dersini yaptık. Arapça Mektubat’tan bir doktor kardeş okuyor ve İngilizceye tercüme ederek bizlere, katılanlara anlatıyor. Risale-i Nur’un kerameti ki çoğunu yarım İngilizcem ile de anladım. Bereket dolu bir ders gecesi yaşadık. 

Dersin bereketinden istifadelerimizi paylaşmak isterim:

1- Ve la teziru veziratün vizra uhra,

2- Mü’minler kardeştir,

3- İnsan zalim ve cahildir,

4- Dört mezhep Peygamberimizden (asm) yararlanmış ve aynı yolu takip etmişlerdir,

5- Kalbinde haset olanın imanı ve uhuvveti yeterli değildir,

6- Yalnız senin mesleğin haktır denilmez,

7- Benim mesleğim bana güzeldir,

8- Doğru İslâmiyet,

9- İslâmiyet’e lâyık doğruluk hepimize gerekli özellikle de sosyal alanda, eğitimde, ticarette, sağlıkta, yani bütün iş sahalarında. 

İhlâsla, büyük düşünen ve büyük olmayı hedefleyen, büyük hizmetlere yönelen bir toplulukla dersler daha bir bereketli oluyormuş.

HOLDEN

HOLDEN adlı otomotiv üreticisi firma, 1890’da kurulmuş olmakla birlikte, kıt’anın en büyük otomotiv üreticisi olmasının yanında en çok tercih edilen marka olmuş. Bunun sebebi ise tamamen yerli üretim olması. Otomotiv sanayiinde büyük işler yapmış dev bir firma ve Amerikan “General Motors” ile ortaklık yapmasına rağmen aldıkları karar gereği bütün üretimini ve fabrikasını Çin’e taşıyacak olması. Gerekçe olarak ise, Avustralya’da en düşük işçi ücreti, saat başı 18,5 $. Bu rakam Çin’de ise ortalama saat başı 1,5$ civarında. Bunun yanında, yeşil çevreyi koruma, fabrika atıklarından korunma ve hava kirliliğinden uzak durma gibi politikalar göz önünde tutulunca fabrikayı taşıma kararı almışlar.

Kıt’a içinde en çok tutulan araç olan Holden’i sırasıyla Toyota ve Honda takip ediyor. Avrupa tabanlı araba markalarını burada sık görmüyoruz. Holden ise yerli olması ve yedek parça problemi olmaması ile beraber halka hitap ediyor olması çok tutulmasını sağlamış. Avrupa arabaları burada ucuz. Çünkü servis ve parça desteği yeterli değil. O yüzden Toyota, Honda, Leksus gibi Asya menşeli arabalar burada bir hayli fazla. Bu sebepleri birlikte düşündüğümüzde, fabrika taşımak kısmen mantıklı gibi geliyor. Buna ek olarak, özellikle Toyota’nın öyle güzel minivan ve jeep modelleri var ki, bu Toyota olamaz dedirtiyor adeta. Bu modellerden bizde niye yok? Cevabını bilen varsa bana söylesin.

Her gittiğim yerlerden bir şeyler öğrenmek güzel bir duygu. ”Puplic pick-up”, gelen yolcuyu aldığınız yer anlamında, “Puplic drop-up“ ise, yolcuyu bıraktığınız yer demek. Departure ya da arrivals gibi kelimeleri kullanmıyorlar dikkat edin. Bazen bu kıt’ada olan adetler, daha sonra Avrupa’ya sıçrıyormuş. Havaalanlarında meselâ bu kelimeler yaygınlaşabilir yakında.

Etiketler: avustralya
Okunma Sayısı: 4977
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Sait

    10.2.2018 21:12:38

    Allah razı olsun ufkumuz açıldı.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı