Papaz krizinin çözülmesi ve Merkez Bankası’nın aldığı bazı tedbirlerden beri dolar kurunda bir düşüş var.
Bir ara 7.15 sınırını zorlayan dolar şimdilerde 5,40 - 5,60 aralığında geziyor.
Ülke menfaati için en iyisi daha da düşmesi, fakat şimdilik doların çok fazla düşmesi pek mümkün görünmüyor. Çünkü ekonomiye güven yok.
Vatandaş ekonomiye güvenmediği için dolar düşmeye başladığı anda dolar almaya koşuyor. Çünkü Türk Lirasını güvenli liman olarak görmüyor. Durum böyle olup doların talebi artınca da beklenen düşüş sağlanamıyor. Bu yüzden önce ekonomiye olan güveni arttırmalı ve Türk Lirasını düştüğü yerden çıkaracak çarelere başvurmalı. Vatandaş ekonomiye güvenmedikçe doları istenen seviyeye düşmesi zor.
ÜLKEDE ENFLASYON YOK!
Ekonomide enflasyon ile işsizliğin ters orantılı olduğunu ifade eden Phillips Eğrisi adında bir varsayım var. Bu varsayıma göre işsizlik oranı yükseldiği zaman enflasyon oranının düşmesi lâzım.
Ülkemizde ise bunun tam tersi bir durum var. Enflasyon rakamları yükseldiği gibi işsizlik de tırmanıyor. Phillips Eğrisinin istisnası olan bu duruma ekonomi dilinde stagflasyon deniyor. Stagflasyon da yüksek fiyat oranları ile ekonomik durgunluk anlamına geliyor. Stagflasyon sürecinde piyasa durgunlaşır pazar hareketleri azalır işsizlik artmaya başlar. Yani esasında stagflasyon krizin göstergesidir.
Bu durumda “Enflasyon ile Topyekûn Mücadele Programı” daha baştan yanlış. Önce stagflasyon ile mücadele lâzım. Çünkü bu durumda sadece enflasyonu düşürmeye odaklanmak bizi yanlışa götürür. Enflasyonun düşürülmesinde başarılı olunsa dahi bu durum muhtemelen işsizlik oranını yükseltecek ve ülkeyi daha zor bir duruma düşürecektir.
ÖNCE EKONOMİK KALKINMA!
Sosyoekonomi dergisi Ağustos sayısında Dr. Öğr. Üyesi Tekin Köse ve Dr. Kürşat Çınar’ın “Türkiye Orta Gelir Tuzağından Kaçabilir mi? İktisadî Gelişmeye Kurumsalcı Bir Yaklaşım” başlıklı ortak bir makaleleri yayınlandı.
Makalede Türkiye’nin içinde bulunduğu orta gelir tuzağından çıkması ve daha fazla iktisadî gelişmeye ulaşması için siyasî ve iktisadî kurumlardaki sorunların çözülmesi gerektiği bilimsel ve ampirik bir yaklaşımla değerlendirilmiş.
Makalede, belirli bir iktisadî gelişme seviyesine erişmeden gerçek anlamda demokratik siyasî kurumlar ve sağlam iktisadî kurumlar kurmanın çok zor olduğu sonucuna varılmış. Ayrıca demokrasi alanında gerilemelerin ve otoriter rejimlerin refah seviyesi düşük dönemlerde daha yüksek ihtimallerle gerçekleştiği ifade edilmiş.
Ayrıca siyasî ve iktisadî kurumların daha hür, kapsayıcı ve çoğulcu hale gelmesinin Türkiye’nin içinde bulunduğu orta gelir tuzağından çıkmasının en önemli yollarından biri olduğu söylenmiş.
Siyasî ve iktisadî kurumlar demokratik olmadan iktisadî kalkınma, iktisadî kalkınma olmadan da güçlü demokrasi olmuyor. Öyle ise önce ekonomik kalkınma...