"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâm medeniyeti menfaat yerine fazileti esas alır

Caner KUTLU
30 Kasım 2017, Perşembe
Emek ve ittihad -14-

Dünün fazlaca bahsi bugünkü bir yenilgi ya da durağan halin işareti sayılmalıdır. Hareket gelecekte ve gelecek tasavvurlarının çalışmasındadır. Ümit gelecektedir; geçmiş ise ibrettir, ibret ise statiktir. Ümit dinamiktir. Geçmişte takılanların karşılarında cidal vardır; hesaplaşma, gelecek tasavvurunda ise “cihad”; cehd, gayret... 

Cihad geçmişin restorasyonu ile geleceğin inşası esasları üzerinde yürüyecektir. Geçmiş korkuları, gelecek ümitleri yeşertir; şu an ise korku ile ümit arasında salınır. Gelecek içinde tefsir ve tecdid vardır. Bediüzzaman da böyle düşünse gerektir. Müsbet hareket bunun kavramsal bir ifadesi olmalıdır. 

Bediüzzaman geleceğe konuşur; muhatapları da gelecektedir. O halde, fikrin hayat bulması fikri tamamlayan algıların bir seri biçiminde üretilmesi, bunun da anlama, algılama, deneme, uygulama, davranış ve alışkanlıklar olarak süren bir dizi “gerçekleştirme” üzerinde yol alması ile olacaktır. Bediüzzaman’ın vurguladığı “efalimizle izhar” zorunluluğu bütün bunları da karşılar. 

Çünkü insan için “ancak çalıştığı kadarı vardır” bir emr-i İlâhî’dir. Yani “emek”. Bunun da başı ve sonu “iktisad”da düğümlenecektir. 

Tarih göstermiştir; büyük medeniyetler, inkılaplar ekonomik dinamikler vasıtasıyla çalıştırılabilmiştir. İktidarlar ekonomi ile kurulup, aynı şekilde, ekonomi ile yıkılmıştır. Burada ekonomi, doğrusu iktisad demek lâzım,  insanla ve insanın bütün ilişkileriyle beliren ve insan hareketlerini belirleyen bütün etkenlerini taşıyan bir içeriktir. Başlangıçta insanın nerede bulunduğu (insan coğrafyası) ile ne yediğinden, soluduğundan, kısaca neye çalıştığından; ilişkilerinin kriterlerine giden bütün insan göstergelerini karşılayabilir. 

Hıristiyan âlemi sanayileşmeyle ile birlikte maddeye ve güce sahip olmanın insanın başarısı olacağını düşündü. Yahudiler paranın, yüce hedeflere ulaşmanın (ahlâkın bile satın alınabileceği) temel anahtarı olduğu; aslında, gerçekten sahip olunmayan şeylerin kullanabilme ve elde tutma imkanının daha önemli olduğuna inandılar; sadece madde değil bilim ve sanat gibi vasıtaları insanı elde etmeyi (propaganda dilini kullanarak) ve hatta gerektiğinde köleleştirmeyi mümkün gören enstrümanlar olarak kullanmak istediler. Toprak için savaşan, planlar kuran bir Yahudi düşüncesi bu anlamda doğruyu yansıtmaz. Buna göre, para ile, topraklar, o topraklar üzerinde yaşayanlara zaten sahip olunabilir. Bu yüzden Hıristiyanlık hammadde ve kaynak (mülkiyet), Yahudiler insan ve değerlerine sahip olma peşinde koştular. Hıristiyanları bozan madde ve kapital Yahudileri canavarlaştıran para ve değerlerde belirleyici olma hırsı.. (Filistin’deki toprak meselesi tarihlerinden gelen dinî referans taşıdığı için bu kadar ısrar ediyorlar; yoksa mülkiyet hırsı değil. Bediüzzaman da bunu ifade ederek “bu yüzden çabuk tokat yemiyorlar” diyor.)

Bütün bunlar olurken, emeği temsil eden sosyalistleri dinlere; dolayısıyla bütün kutsallara düşman ettiler. Yıllar önce Bediüzzaman sosyalistleri bu noktada uyarmış ve onlara “kutsal”a dayanma zorunluluğunu hatırlatmıştı. Bunun için muhtemel tek doğru adresi de göstermişti. Şüphesiz günümüzde her bir Müslüman için de “içindeki Hıristiyan” “içindeki Yahudi”ler sorunsalı ile birlikte, içindeki sosyalisti Müslüman etmek de bir zorunluluk halini almıştır. 

Sezai Karakoç, İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü’nde bütün bu karşılaştırmaları kullanarak İslâm iktisadî prensiplerinin inşasına çalışmıştı. Buna göre, İslâm toplumunda, ne komünizmdeki gibi, tek kişiyi mülkiyet hakkına ehil görmemek, yani insana güvensizlik vardır; ne de kapitalizmdeki gibi insana Allah’ı unutturan mutlak mülkiyet hakkı tanınmıştır. Komünizmin, ferde hiç bir hak tanımamasına karşılık topluma tanıdığı mutlak hak, İslâm toplum anlayışına aykırı bir haktır. Komünizmde fert toplum için feda edilmiş, kapitalizmde de toplum fert için. Bediüzzaman bu sebeple menfaat yerine “fazilet” ölçüsünü medeniyet tasavvuruna yerleştiriyor. Yani toplumdaki mutlak eşitliği bozan tek ölçü birimi olarak.. “üstünlük ancak takvadadır”ın bir parçası olarak.. yeni bir sınıf anlayışı da getiriyordu. Eflatun’un “medine-i fuzla”sına lâyık şeriat-ı garra olması böylece yerini bulabiliyor.

Neticede Karakoç şu noktaya geliyor: “...haram ve helâl ölçüleri, kazancın temelde emeğe dayanması kuralı, paranın sırf para olduğu için para getirmesinin yasak oluşu (faiz yasağı), kazancın belli bir nisbetinin bir sosyal adalet vergisi gibi devlet eliyle alınarak fakir sınıflara transferi (zekât), bir Müslümanın öbür Müslümanların durumundan tam sorumlu oluşu, israf yasağı, parayı bir işte kullanmayacak şekilde biriktirme,  yani parayı iş dışına çıkarma yasağı, diğer bir deyişle yatırım yapmak mecburiyeti ve bütün bunlara hâkim, insanın, kendisini de, çocuklarını da, bütün mallarını da İslâm yolunun bir mülkü ve hakkı sayma şuuru... işte bütün bu sınırlar, mülkiyet hakkına İslâm’ın koyduğu sınırlardır ki, insan bu hakkı kötüye kullanıp toplumu, öbür insanları ve eşyayı ezmesin.”

Karakoç, Bediüzzaman’ın öngördüğü “serbestiyet ve malikiyet” döneminin bir parçasını şöyle ifade ediyor: 

“Her insan, İslâm düzenini, İslâm toplumunun yaşama şartlarını sarsmamak şartıyla, kendi geçimini sağlamak, dünyadaki tasarruf gücünü ve hakkını kullanmak için bir takım çalışmalara hür olarak girişecektir. Mülkiyet hakkının dinamiğidir bu teşebbüs hakkı. Öldürücü bir rekabet yerine hayırlı bir yarışma halinde, öbür insanlara en faydalı, en iyi, en sağlam, en güzel, en elverişli, en kullanışlı eşyayı yapmak, o eşyayı en ucuz şekilde elde etmek ve piyasaya sürmek, onu en seri bir araçla ulaştırmak için alınteri dökmek, çalışmalar yapmak, serbestçe kararlar almak, bilgiler edinip yeni buluşlar yapmak, bir Müslüman için sulh zamanlarının gereklerindendir. (“sulh-u umûmî” şartı!). Çalışma kutsaldır. Emek kutsaldır. Bu çalışmayladır ki insan, Allah’ın halifeliğini yerine getirecektir. Bu çalışmayla, zekâtını verecek, yani malî ibadeti yapabilecektir.”  

Okunma Sayısı: 2316
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı