"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Millet, irşad ve tenvir edilmelidir

Caner KUTLU
12 Temmuz 2018, Perşembe
Evrenselleşmek, Medenîleşmek, Cemaatleşmek... -32-

"Türkiye politik hayatındaki en garip ögelerden birisi; fikirleri, yaşama tarzları ve daha önemlisi mensup oldukları sınıfları birbirinden siyah ve beyaz kadar farklı bireylerin Kemalizm ve onunla yakından ilişkili milliyetçi (ve milliyetçiliğin türevi-tamamlayıcısı) fikirlerde buluşabilmeleridir.”

Cem Uzun, “Kemalizm Sol Değildir 1908-1923: Türkiye Devriminin Tarihi” kitabında yazıyor: “Türkiye politik hayatındaki en garip ögelerden birisi; fikirleri, yaşama tarzları ve daha önemlisi mensup oldukları sınıfları birbirinden siyah ve beyaz kadar farklı bireylerin Kemalizm ve onunla yakından ilişkili milliyetçi (ve milliyetçiliğin türevi-tamamlayıcısı) fikirlerde buluşabilmeleridir.” Bu özelliği, Kemalizm’e, kritik anlarda, karşı mücadeleleri paralize ederek girdiği krizlerden kurtulma şansı tanıyor. Bu tam da Marx’ın ideoloji tanımına uyuyor. Buna göre ideoloji, ezilen ve sömürülen kitlelerin sisteme karşı yönelen öfke ve mücadelelerini hedeften saptıran, onların kafalarını karıştıran fikirler bütünüydü; egemen sınıfın yalan, aldatma ve bilinç çarpıtma manzumesiydi. Bu “ideolojik” araçlar cinsiyet, ırk, dinî inanç ve başka tercihler bakımından parçalara ayırır; normalde çıkarları ortak olan kitlelerin bölünmesi, onların yönetilmesine imkân sağlar. Bu durumda Kemalizm başarılı bir “ideoloji”dir. 1789 Büyük Fransız devrimi gibi Osmanlı’nın 1908 devriminin de parçası olduğu bütün burjuva devrimlerinin paylaştığı ortak trajedi buydu: Burjuva devrimleri, kapitalist ilişkilerin önündeki feodal engelleri yıkar. Bunun sonucu “katı olan her şeyin buharlaştığı” kapitalist modernleşmedir. Uzun’a göre Kemalizm’in bir alternatifi vardı: Diğer dinî ve ulusal kimliklerin haklarını tanımak. Bu hâlâ da mümkün. Demokrasinin korunmasının ve geliştirilmesinin tek yolu buradan geçer. “Bunun için” diyor. Uzun “sol kararlı bir şekilde Kemalizm’den kurtulmalıdır.”

Bediüzzaman’ın tavsiyesi ise; “Hattâ hadîs-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar” (Lemalar) şeklinde özetleniyor. Bu ise İslâmcılık ile karşılaştırılması gerekli bir yaklaşım getiriyor. Salman Sayyid’in bir konuşmasında söylediği üzere, İslâmcılık, Müslümanların otonomisidir ve adaletin, insanların yaşamasındaki değişimi sürekli kılabilecek projelere dönüştürmesine dair çeşitli taleplerin bir araya gelmesidir. Kendilerini ekonomik, politik ya da kültürel olarak bastırmak isteyen kuvvetlere karşı, topluma şekil vermeyi mümkün kılma girişimidir. “İslâmcılığın karşısında var olduğu şeyi ben Kemalizm olarak tanımlıyorum” diyor Sayyid, bana göre Kemalizm, Atatürk tarafından Türkiye’de uygulanan politikalarla sınırlı değildi, Müslüman coğrafyanın çoğunu etkisi altına alıyordu. Atatürk’ün politikaları doğrudan veya dolaylı olarak başka Müslüman ülkelerdeki (İran, Afganistan) rejimleri etkiledi. Atatürk, en güçlü Müslüman ülkenin kamu yaşamındaki İslâmî rolü fiilen marjinalleştirmeyi başardığı anda, ulusal ve Batılı değerlerin İslâmî bağları kırmak pahasına modernleşmenin parçası olarak görüldüğü bir dönüşümü mümkün kıldı. Halifeliğin ilgası, dünyada devamlı bir Müslüman varlığı fikrini ve Müslümanların sembolik birliği imkânını yok eden bir hamle oldu. İran’daki İslâm Devrimi, sadece ikinci en eski Kemalist devletin çözülmesi değildi, aynı zamanda Kemalizm’in entelektüel iflâsının göstergesiydi. (İran’daki “ihtilâl” entelektüel düzeyden hareket haline geçtiğinde bazı noktalarda “ifrat” sınırlarına yaklaştığını -hatta aştığını- ifade etmek gerekir ki Bediüzzaman’ın tavsiyesi içindeki “dengeleyici” tavrını da işaretlemek önem kazanır. İran belki Türkiye’den de fazla dış baskı ve operasyonlara muhatap olagelmesine karşın entelektüel ve sanatsal geleneğinin gücü ile -bir de medeniyet mirasının verdiği bir cür’et- bunlardan en azından hedeflenen şekilde etkilenmediğini ve çözüm için çaba gösteren yüksek sınıfın varlığının büyük bir değer olduğunu kabul etmek gerekiyor) Sayyid, Kemalizm’in en uzun süre iktidarda kaldığı yerler aynı zamanda en çok içinin oyulduğu yerler olduğu görüşünde. Bu durumda: “Müslüman yurdunun tarihi, ilki 1924 ve 1979 arasında Kemalist hegemonyanın var olduğu ve daha sonra İran İslâm Devrimi’nden bu yana Kemalist hegemonyanın çökmeye başlamasıyla Kemalistler ve İslâmcılar arasındaki mücadele ile süren periyotlar olmak üzere ikiye ayrılabilir.”

İslâmcılığın başarısı şudur ki Kemalist düzeni birçok alanda politik bağımsızlık yerine İslâmîleşmenin pasif devrimini önermeye zorladı. Burada, Sosyalizmdeki ve evrensel ideolojiler dolayısıyla İslâmcılık’la ilgili entelektüel problemlere “mehazdaki kudsiyet” Bediüzzaman’ın tavsiyesi bağlamında; Kur’ân âyine ister, vekil istemez şeklinde işlenmesi tavsiye edilmelidir. Şöyle: “Ümmetteki cumhuru, hem avamın umumu; bürhandan ziyade me’hazdaki kudsiyet şevk-i itaat verir, sevk eder imtisale. Şeriat yüzde doksanı; müsellemat-ı şer’î, zaruriyat-ı dinî birer elmas sütundur. İçtihadî, hilâfî, fer’î olan mesail; yüzde ancak on olur. Doksan elmas sütunu, on altının sahibi kesesine koyamaz, ona tâbi kılamaz. Elmasların madeni: Kur’ân ve hem Hadîstir. Onun malı oradan, her zaman istemeli.” (İçtihad Risalesi) 

O halde Kemalizme karşı mü’minin meselesi imanını korumak ve ödevi imanını yenileyecek “işleri” yapmaktan ibarettir. Yani imanın süreklilik kazanması; kesinti, eskime ve bozulmaları getiren “çoğalmalar”dan temizlenmek; imanın karşılıklarının “çeşitlenmesi”dir. Medeniyet fenleri bunun enstrümanlarını verebilir. Bunun için de bir mü’minin “rönesans (yeniden doğuş)” karşıtlığı söz konusu bile olamaz; yeter ki “fıtrat kanunlarına muvafık bir çığır” açmış olsun. Kemalizmle mücadele için (“şarkta ihtilâl ve isyan hareketleri” teklifi karşısında) Bediüzzaman yeni bir “rönesans” tavsiye ediyor: “Millet, irşad ve tenvir edilmelidir!” (Tarihçe-i Hayat) diyerek devrim ve şiddeti reddediyor.

 

Okunma Sayısı: 3412
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı