"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medya operasyonları...

Cevher İLHAN
30 Ekim 2015, Cuma
Seçime üç gün kala bir holdingin 22 şirketine kayyum atanmasının ardından medya grubuna müdahaleyle sansür edilmesi, Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve ifâde hürriyetindeki vaziyetini bir defa daha gündeme getiriyor.

Çarpıcı olan, baskının “şahıs ve ilgili kişi ve kurumların elde edilen resmi belgelerinde mükemmel görüntü çizilmiş” denilen ve “hiçbir hatanın bulunmadığı” bilirkişi raporuna dayandırılması.

Hukukçuların tesbitiyle, yasaların kayyumun savcılarca atanmayacağı, görevlerinin şirketin yararlarını korumaları, zarara uğramasını önlemeleri kaydetmelerine karşı, ilk işlerinin gruba bağlı televizyonları karartmaları, gazeteleri baskıdan çevirmeleri, peşinen şirketi değer kaybın uğratmaları, atamaların hukukî bir karar değil, siyasî olduğunu ve “husûmet” içerdiğini ortaya çıkarıyor…  Keza kayyumun tarafsız, bağımsız ve hiçbir partiyle ilişkisi olmaması gerektiği kayıtlarına karşı, atanan kayyumların bazılarının daha önce el konulan medya kurumlarına atanan iktidar partisine yakın “yandaş medya”dan temini, hatta parti üyeleri olmaları, hukukun ne denli örselendiğini ve yasaların hoyratça çiğnendiğini ele veriyor.

GÜLÜNÇ GEREKÇELERLE

Kaldı ki, kayyum şirketlerin başına geçse de, medyaya el koymanın, televizyonları ve gazeteleri susturmanın ancak mahkeme kararıyla olabileceğine dikkat çekiyorlar…

Zira “basın hürdür, sansür edilemez” cümlesiyle başlayan Anayasa’nın “basın hürriyeti” başlıklı bölümün akabinde, 29. maddede, “kanunların “haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, malî ve teknik şartlar konulamayacağı”nı teminat altına alır. Ve “basın araçlarının korunması”na dair 30. maddede, hiçbir çarpıtmaya mahal vermeyecek biçimde, “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç âleti olduğu gerekçesiyle zapt edilemez ve müsâdere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz” hükmünü getiriyor.

Görünen o ki, bu konuda mahkeme kararı olmadan, “yetkilendirme” yazısı ve “tebligat” bile yapılmadan olmadan silâhla, polis gücüyle basın-yayın kuruluşlarına operasyonla el konulması, öncelikle Anayasa’ya ve kanunlara aykırı.

En garibi de, Başsavcılığın, onlarca kişinin öldüğü Adana – Mersin ve Diyarbakır mitingindeki bombalamalarla ve 34 insanımızın katledildiği Suruç saldırısının ve en son 102 vatandaşın can verdiği Ankara’daki canlı bomba saldırısının IŞİD’ce yapıldığını açıkladığı günde, mevzubahis medya baskınlarının “terör örgütüne destek” ithamıyla yapılması. Kayyum atanmasıyla “kıyım”a dönüşen baskının, Ceza Muhâkemeleri Kanunu’ndaki “silâhlı terör örgütüne destek” maddelerine dayandırılması. “Silah” ve “terör” bir yana, hesâplarında bile herhangi bir eksikliğin bulunmadığı şirketlerin ve bünyesindeki medyanın gülünç gerekçelerle âdeta gasbedilmesi…

SEÇİME ŞÂİBE…

Bu hususta, daha iki gün önce bir televizyonda açık açık “FETÖ (Fetullahçı terör örgütü)’ dedikleri bir kavramı yerleştirmeye çalışıyor birileri” diyen Meclis eski Başkanı ve daha iki ay öncesine kadar Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcülüğünü yapan AKP kurucusu Arnıç’ın “Şimdi FETÖ MGK kararlarında böyle bir şey yok. Bir savcı bir iddianâme yazmış olabilir. Karara dönüşmesi lazım” ifâdesiyle bu tür baskınların mahkeme kararı olmadan yapıldığı eleştirileri kayda değer.

Yine “Böyle mi el konulmalıydı?” başlıklı yazısında, İlhan Cihaner’in “terör örgütü” için “bir suç yaıplanması olduğuna karar veriyorsanız o şirketlerin de o yapılanmayla ilişkilerini belgelemişseniz, bu tarz tedbirlere başvurulabilir değerlendirmesine atıfta bulunarak, Başbakanlığı’nda Erdoğan’ın basın danışmanlığını yapan Âkif Beki’nin “Ancak, öncelikle Fethullah Gülen yapılanmasının suç örgütü olup olmadığı yönünde bir karar olmalı” cümlesi de aynı anlama geliyor…

Görünen o ki, son 25 günde CHP’ye 5 saat, MHP’ye bir saat 10 dakika ve HDP’ye 18 dakika yer veren, Meclis dışındaki partileri hiç vermeyen, buna karşılık AKP’ye 30 saat, Erdoğan’a 29 saat olmak üzere toplam 59 saat veren TRT kanallarının, daha önce el konulan onca yandaş televizyon ve gazetenin iktidarı övücü propagandasıyla yetinmeyen siyasî iktidar, seçim öncesi “havuz medyası”na yeni televizyonlar, gazeteler katma operasyonunda.

Bu durum, seçim gecesi manipülasyonları sözkonusu ediyor ve daha baştan âdil ve eşit şartlarda bir seçime şâibe bulaştırıyor…

Okunma Sayısı: 2069
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı