"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ve Kızılay kanlı saldırısı

Cevher İLHAN
15 Mart 2016, Salı
Son beş ayda Başkent’in üçüncü kez kalbinden vurulması, Ankara’nın terörle mücadeledeki istihbarat ve güvenlik zâfiyetini ve terörle mücadeleyi bir defa daha ortaya çıkarıyor.

Esasen son dönemde Güneydoğu’da ilçe ve mahallerde sokağa çıkma yasağında devam eden operasyon ve çatışmalarla iki yüzden fazla asker ve polisin peşpeşe şehid edilmesi, Sur, Cizre, Silopi ve İdil’in ardından Nusaybin, Yüksekova ve Şırnak’ta sokağa çıkma yasağıyla operasyonların başlatılması üzerine halkın kentleri boşaltıp evlerini terkiyle, terör zaten ülke gündeminin başındaydı.

Ancak 20 Temmuz 2015’teki 33 vatandaşın can verdiği Suruç saldırısından, 10 Ekim’de 103 sivilin katledildiği Ankara Gar’ı önündeki canlı bomba patlamasından, 12 Ocak 2016’da 15 kişinin İstanbul Sultanahmet saldırısından ve 17 Şubat’ta “Ankara’nın kalbi” olarak nitelendirilen, kuvvet komutanlıkları yanıbaşında 33 kişinin öldürüldüğü askerî servis araçlarına bombalı araç patlamasından sonra, önceki gün 37 sivilin katledildiği 13’ü ağır 125’nin yaralandığı seyir halinde patlayıcı yüklü araçla yapılan Kızılay bombalaması Türkiye’nin tam bir terör felâketine sürüklendiğini gösteriyor. 

Görünen o ki, daha önce kırsalda karakollara, köylere, mezralara yapılan terör baskınları, artık şehir merkezlerine, meydanlara, kamu binalarına yönelmiş durumda. Her defasında onlarca, yüzlerce insanımız katlediliyor…

HANİ “GÜVENLİK STRATEJİLERİ” 

Mahkeme ve RTÜK’çe yayın yasağı getirilen ve henüz hiçbir örgütün üstlenmediği Kızılay’daki kanlı patlamanın hakkında İçişleri Bakanı, “Tahkikatlarda ciddî emârelere ulaşıldığını, soruşturmalarla bulguların tamamlanacağını” söylüyor. 

Belli ki, hükûmet bu kez ihtiyatlı. Merasim Sokak’taki bombalı araç saldırısında Başbakan’ın canlı bombanın “YPG ile irtibatı Suriye-Amude doğumlu bir kişi” olarak açıkladıktan sonra Van’da bir vatandaşın saldırganın oğlu olduğu ikrarının DNA eşleşmesiyle doğru çıkması vartasına düşmekten sakınıyor.  Ne var ki, son saldırı üzerine, Bakan’ın “Ciddî tedbirler alınıyor, çok ciddî genelgeler yayınlanacak” dedikten sonra “Ama dünyanın genelinde terör yüzde yüz engellenemiyor” diye konuşması, daha başta zaaf işâreti olarak algılanıyor. “Yüzde yüz engellenemiyorsa, yüzde kaç engelleniyor?” sorusunu sorduruyor.  Gerçekten, Amerikan Büyükelçiliği’nin bile, Ankara’da terör saldırılarının olabileceği, semt ismini vererek vatandaşlarının bu mahallere gitmemesini, kamu binalarının yakınında bulunmamasını istediği, canlı bombaların ortalıkta dolaştığı uyarılarının yapıldığı, dahası Ankara’da ortada patlayıcı yüklü bir aracın dolaştığı haberlerinin ayyuka çıktığı vasatta nasıl oluyor da bombalı araç şehrin ortasına kadar sokulup otobüs durağında patlatılabiliyor?

Nasıl oluyor da, yüzlerce kiloluk patlayıcı yüklü araçlar, canlı bombalar Türkiye’nin iki büyük kentinin göbeğine kadar sızıp patlatılıp, her defasında onlarca, yüzlerce insan katlediliyor?

Hani, Ankara için “güvenlik stratejileri” oluşturuluyordu, “yeni güvenlik konseptleri” hazırlanıyordu? “Ankara’nın merkezi” sayılan en kritik bölgelerde halkın en yoğun olduğu saatlerde hangi tedbirler alındı? Güven Park’ı “en güvensiz park” haline getiren eksikler, hatalar  nelerdir? Hani, teröre karşı ABD ile “anlık istihbarat paylaşımı” anlaşması yapılmıştı?

BÖLGENİN İSTİKRARSIZLIĞI

Son saldırı üzerine, Cumhurbaşkanı “Türkiye’nin bölgede yaşanan istikrarsızlık sonucu terör saldırılarına hedef olduğunu” söylüyor. Başbakan, “Ülkemiz istikrarsız bir coğrafyada terör saldırılarına hedef olmaktadır” diye yakınıyor.  Görünen o ki, Türkiye terörün hedefi edilmiş, terör saldırılarına açık hale getirilmiş. Irak’tan sonra Suriye’yi de yakan iç savaş fitne ateşi Türkiye’ye sıçrayıp yakıyor. Bölgede süren “vekâlet savaşları” terörü teröristleri, canlı bombaları kevgire dönen sınırdan Türkiye’ye sızıyor.  Hükûmet sözcüsünün ifâdesiyle on beş ülkenin savaştığı, onlarca silâhlı grubun, terör örgütünün çarpıştığı Suriye üzerinden uluslar arası terör Türkiye’yi “Suriyeleştiriyor.”  Sonra, hangi yanlış ve ufuksuz politikalarla Türkiye’yi, küresel emperyal güçlerin hegemonya ve çıkarları hesâbına bölgede alevlendirdikleri mezhebî ve etnik çatışmaların, kargaşa ve kaosun tarafı haline getirildi? Türkiye’nin Suriye politikalarındaki kırılganlık, bölge ülkeleri arasındaki istihbarat paylaşımı ve işbirliği neden yapılamıyor? Bölgenin istikrarsızlığa sürüklenmesinde Ankara’nın payı nedir? Bütün bu soruların cevabının da verilmesi gerekiyor…

Okunma Sayısı: 1481
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı