"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aliyasız Bosna, İslamsız da Aliya düşünülemez

05 Ağustos 2023, Cumartesi
Aliya İzzetbegoviç tek kelimeyle Bosna’yı Bosna yapan ruhun kendisine yansıdığı simadır. Begoviçsiz Bosna, İslamsız da Begoviç düşünülemez. Bunlar bir bütün halinde Aliya İzzetbegoviç’in şahsında billurlaşmıştır. Begoviç örneği, İslamın, nasıl bir halkın vicdanı ve dili olabileceğinin ve Müslüman milletler için ne anlam ifade ettiğinin göstergesidir.

Gönül coğrafyamız Evlad-ı Fatihan’a ziyaret
Gezi - Tarık Ünal

***

SARAYBOSNA

Saraybosna’da Uluslararası Balkan Üniversitesi’nin önünden geçiyoruz. Bosna savaşında çok stratejik görevler üstlenmiş olan tünele gittik. Tünelin hemen karşısında bulunan İgman Dağlar’ında mücahitler savaşmış. Bir ucu havaalanına dayanan bu tünel vasıtasıyla dışarıdan gelen yardımlar ve askeri teçhizat cepheye gönderiliyormuş. Ayrıca diplomatik ilişkilerin kurulması da bu tünel sayesinde mümkün olmuş. Uzunluğu 800 metre kadarmış. Saraybosna’nın savaştan önceki nüfusu beş yüz yirmi dokuz bin kadarmış. Son yapılan nüfus sayımıyla karşılaştırmalı. Şu anda Boşnak, Sırp ve Arnavutların mahalleleri ayrıymış.

Grude’de Saraybosna’nın içinden geçen Neretva ırmağının kaynadığı yerdeyiz. Altta çimenlikler, üstte yemyeşil yapraklarıyla ağaçlar… İki yeşillik arasındayız. Her yerde nehrin kolları, köprüler, göletler var. O kadar güzel bir manzara var ki Kur’an’daki “altından ırmaklar akan cennet” ibaresi bana artık daha anlaşılır geliyor. Bir göleti seyre dalıyorum. Buradaki şelalecikler ışığın su üzerindeki bin bir rengini seyr-i temaşa etme imkânı sunuyor. Gayet mütevazı, halinden memnun yüzen ördekler, seyredildiğinin muhakkak farkında kasım kasım kasılan kuğular, insanların yanına kadar gelip oradaki palamutu almaktan çekinmeyen cesur sincaplar burada müşahede ettiklerimden bazıları. Ihlamur ağaçları, bir Balkan misafirperverliğiyle çok uzaklardan gelen konuklarına mis gibi kokusunu cömertçe dağıtıyor. Küçük sincap, belki de ilk defa insanlara bu kadar yaklaşıyor ve gizliden gizliye poz veriyor. Aralanan hikmet perdesi arkasından Yüce Allah’ın cemal ve cemil sıfatları tebessüm ediyor. Zihnim ve gönlüm dolu bir halde ağır ağır yürüyorum otobüsümüze doğru.

SARAYBOSNA’DA REHBER SAHYA İLE SOHBET

Saraybosna içindeki gezintime dair kısımları daha sonra yazacağım. Şu anda yerel rehber Sahya ile bir sohbet yapıyoruz. Sohbetten bazı notlar:

“Biz Aliya’ya inandık. Belki ona kadar öngöremiyorduk geleceği, ama ona bütün kalbimizle inanıyorduk. O hep geleceğin İslam’ın olduğunu söylüyordu ve zaman onu doğruladı. Ümitsizliğe düşmüştük. Hapiste bir komünist polis bize dedi ki: Biz sizden korkmuyoruz! Biz de şaşırarak: Bizden niye korkasınız ki! dedik. Şu cevabı verdi: Çünkü siz Aliya liderliğinde bir İslam Devleti kurmayı amaçlıyorsunuz. Gelecekte doğrulanacak olan bu kehanet o gün için bizi ümitlendirdi. Bizim şu anda en çok arzuladığımız, mevcut barışın devam etmesi. Barış devam ederse İslamlaşma tedricen gerçekleşecektir, diye düşünüyoruz. Halkımız İslam’ı sever; İslam’ın siyasal boyutuna sıcak bakmaz. Aliya gibi güçlü ve karizmatik bir liderimiz yok. Müslümanlar ve Sırplar arasındaki ekonomik savaş devam ediyor. Bosna’da işsizlik oranı %40 ve bunların çoğu Müslüman. Şu anda da ekonomik politikalar Müslümanların aleyhinde. Türkiye’nin AB’ye girmesi ve Bosna’ya AB çatısı altında sahip çıkması Boşnakların da menfaatinedir. Allah, bizi inançsız bir sistemin hâkimiyetine girmekten korusun.”

Başçarşı’da Gazi Hüsrev Bey Camii’ndeyim. Bu cami çevredeki çarşı, medrese ve bedestenleri de yaptırmış olan, Bosna fatihi Gazi Hüsrev Bey tarafından inşa ettirilmiş. Caminin ve yanındaki türbelerin hikâyesi şöyleymiş: Hüsrev Bey’in kölesi, İvan adında bir Hıristiyan imiş. İvan azat olunca Dubrovnik’e, bir papaz olan abisinin yanına gitmiş. Orada mutlu olamayan İvan, tekrar Hüsrev Beyin yanına dönmüş, Müslüman olmuş. Adını da Murat olarak değiştirmiş. Hayırsever biri olan Hüsrev Bey hayır işlerinin başına getirmiş bu eski, sadık hizmetçisini. Hüsrev Bey’e ölene dek sadık kalan Murat, ölünce de efendisinden ayrılmak istememiş ve Hüsrev Bey’in hemen yanına gömülmüş. Daha da önemlisi yan yana olan bu iki türbe arasında, köle ve efendinin türbelerinin arasında mimari olarak bile bir farkın bulunmaması. Hüsrev Bey’in vakıflarının mütevellisi olduklarından Murat’ın sülalesinin adı mütevelliç olarak kalmış. Bu sülale, hizmetlerini günümüzde de devam ettiriyormuş. 

Bosna Hersek Saraybosna Osmanlı şehitleri ile Bosna şehitleri yanyana. Rabbim rahmet eylesin.

 

Ummanlı Müslümanlar

Burada namaz kılarken Ummanlı Müslümanlarla karşılaştık. Biraz konuşup Türkiye’ye davet ettik. 12:00 sularında vardık Saraybosna’ya. Saraybosna’nın modern bir batı kenti olduğunu sanıyor, Osmanlı izlerinin Mostar’la sınırlı olduğunu düşünüyordum. Bu konuda yanılmış olduğuma sevindim. İlerde ayrıntılara değineceğim. Ancak genel olarak şunu diyebilirim ki: Saraybosna’da İslam kültür ve medeniyeti, Müslüman sanat ve estetiğiyle nakış nakış işlenen taşlarda, arkasında en az bir buçuk asır olduğunu hissettiren leziz böreklerde, henüz kapitalizmin bütün boyutlarıyla hissedilmediği ve esnaf kültürünün hissedildiği Başçarşı’da, halkın günlük konuşmasına yerleşmiş olan Müslümanların kullandığı ortak kavramlarda derinden derine nefes alıyordu. Kulaklarınızı kapatır, Boşnakça konuşmaları işitmezseniz, kendinizi rahatlıkla Bursa’da, Konya’da ya da Kütahya’da bir çarşı içinde hissedebilirsiniz. Burası bakırcılar çarşısı, kumaşçılar hanı, çay ocakları ve seyyar satıcılarıyla kadim ahi geleneğinin izlerini taşıyordu. Akşam namazında buluşmak üzere sözleşip şehri gezmeye çıktık.   

Başçarşı’da Hüsrev Paşa Hanı’ndan Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ni andıran otantik bir kafeye girdik. İçerde devasa bakır ibriklerle rengârenk, desen desen halı ve kilimler vardı. Oturduk, sipariş verdiğimiz kahveler biraz sonra geldi. Kahveler küçük bakır cezve yanında kıtlama şeker ile, yine bakır bir tepside geliyor. Çarşının içinden yeni yerleşim bölgelerine doğru adımlıyoruz. İlerde karşımıza büyük bir katedral çıktı. Normalde her biri diğerini kâfir ilan eden üç Hıristiyan mezhebi, ilginçtir, burayı birlikte kullanıyormuş. Edebiyat ve Tiyatro Müzesi’nin yanından geçerek tramvay yolu ve nehrin olduğu caddeye çıktık. Yeşil kubbeli, mabede benzeyen bir binanın yanından geçtik. Burası, günümüzde Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullanılıyormuş. Nehrin üzerindeki Eiffel köprüsünden geçerek pek bir özelliğini göremediğim İskenderiye Merkezi’yle Ali Paşa Camii’ne uğradık. 

Aynı cadde üzerinde Eski Postane ve 1.Dünya Savaşı’nı başlatan suikastın olduğu yer vardı. Ardından Yedi Kardeşler türbesini aramaya koyulduk. Önce türbe sandığımız kubbeli bir yer müzik pavyonu çıktı. Yürümeye devam ettik. İmparator Camii’nin yanından geçerek nihayet türbeye ulaştık. İçeride yedi sanduka vardı. Türbe kapalı olduğundan burada yatanlar hakkında bilgi alamadık. Türbenin hemen yukarısında Aziz Ante Kilisesi ve onun karşısında Bosna’nın en ünlü şarap fabrikası mevcuttu. Önce kiliseye girdik. İçerde ellerinde elma olan Adem ve Havva tasvirleriyle Meryem’in kucağındaki İsa resimleri görünüyordu. Yolumuzun devamında uğradığımız yerlerden biri de Saraybosna’nın önemli sembollerinden İnat Evi’ydi. Evin hikâyesi şuymuş:

Bir yaşlı kadın, üzerinden yol geçecek olan evinin yıkılmasına – devletin tüm ısrarlarına rağmen – direnmiş ve inadı sayesinde kazanmış. Ev, bir inat abidesi olarak yol ortasında durmaya devam ediyor. Burası, dünyanın bütün inatçıları tarafından ömürde en az bir kez ziyaret edilmesi gereken bir yer. Onlara inatçılık konusunda umut, güç hatta ilham kaynağı olabilir. İnat etmese ev yıkılıp gidecek, ev de, kadında unutulacaktı nitekim.  

Başçarşıda ikindi namazını eda edip daha önce de uğradığımız kafeye girdik. Kahvelerimizi yudumladıktan sonra Sac adlı bir börekçide nefis Boşnak böreğini tatma imkânı bulduk.  

BİLGE KRAL ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Muhammed İkbal, Mehmet Akif Ersoy ve Aliya İzzetbegoviç’in ortak özelliği; yok oluş sürecinde “varoluş mücadelesi” veren aynı ümmete mensup, üç milletin sembol simaları olmalarıdır. Muhammed İkbal Pakistan’ın, Mehmet Akif Türkiye’nin, Begoviç de Bosna’nın unutulmaz simalarıdır. Aliya İzzetbegoviç tek kelimeyle Bosna’yı Bosna yapan ruhun kendisine yansıdığı simadır. Begoviçsiz Bosna, İslamsız da Begoviç düşünülemez. Bunlar bir bütün halinde Aliya İzzetbegoviç’in şahsında billurlaşmıştır. Begoviç örneği, İslamın, nasıl bir halkın vicdanı ve dili olabileceğinin ve Müslüman milletler için ne anlam ifade ettiğinin göstergesidir. 

Hakkında çeşitli dillerde birçok eser ve makale yazılan Aliya İzzetbegoviç siyasal kimliğinin yanında İslâmî fikriyatı ile de öne çıkar. II. Dünya Savaşı sırasında felsefe kitaplarını ısrarla okuması ve insanoğlunun varlığıyla ilgili sorulara cevap araması onu sonunda İslâmiyet’in erdemlerine ulaştırmıştır. En önemli eserlerinden biri olan ve 1960’lı yılların sonlarında başlayıp 1980’lerin başında tamamladığı “Doğu ve Batı Arasında İslâm”, İzzetbegoviç’in felsefî derinliğini ve İslâm düşüncesine hâkimiyetini gösteren önemli bir çalışmadır. 

İzzetbegoviç devlet ve topluma bakış açısını ahlâk ve içtimaî hassasiyet temelinde inşa etmiştir. Gelişim ve gerilim hakkındaki tartışmaları geneldir; onda bireyin, toplulukların, kurumların, liderlerin, milletlerin ahlâkı ve bilgeliği esastır. İslâmî ilke ve değerler evrensel olup zamanla sınırlanmamıştır, çünkü bunlar zamana hükmeden Allah’tan gelmektedir. Değerleri, dini gelenekleri korumak, tarihi ve toplumsal olguların içinde bulunmak ve onları dikkate almakla mümkündür. Müslüman milletler tarihin bıraktığı tortulardan kurtulup asıllara, İslâm’ın temel kaynaklarına dönmeli ve kendi idealleri için aktif olmalıdırlar. İslâm’ın konumu her zaman evrenseldir, İslâm kültür ve medeniyeti bir zamanlar Müslüman topraklarında çiçek açmıştır. Bu mekânlar “İslâmiyet’in piemontu” olup dünyanın diğer taraflarını ışıklandırarak medeniyetler arasında diyalog ve anlayış kuracaktır. “Kendini yeniden bulma” konusunda İslâm’ın başlangıcından beri yapılanlar yapılmaya devam edilmelidir. Bu ise iyi olan her şeyi benimsemekle mümkündür. İslâm dünyası Batı’dan organizasyon ilkelerini, bilimsel çalışmaları ve teknikleri kabul etmelidir; fakat özel yaşam, hayat felsefesi, ahlâk anlayışı ve aile hayatı bakımından Avrupa bir örnek oluşturmamalıdır. Bu düşünceleriyle Aliya İzzetbegoviç açık şekilde İslâm’ı din ve sosyal bir düzen olarak sunar, Müslümanların izlemesi gereken tek yolun İslâm olduğuna dikkat çeker. İslâm kendi politikasını tanımlamak zorundadır; kendi savaşçılarını toplayıp güçlü sıralara yerleştirmeli, fikir açısından bir tek İslâm’a bağlı olan yeni güçler bulunmalıdır. Bu güçler birer Cezayirli, Libyalı, Iraklı, Afgan vb. olarak düşünmeyi bırakmalı, sadece Müslüman olmalıdır. İzzetbegoviç, din ve ahlâkın medeniyetin temeli olduğunu, dinle birleşmiş bir kültürün insanı iyiliğe götüreceğini, dinsiz kültürün ise ahlâkî yoksulluğa düşüreceğini söyler.4

DEVAMI YARIN

Okunma Sayısı: 3446
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı