Bir insan yuva kurmakla eşine ve çocuklarına karşı sorumluluklarını peşinen kabul etmiş demektir. Bilmemek özür teşkil etmeyeceğinden herkes aldığı sorumluluğun ciddiyetinin farkında olmalıdır.
Bilmiyorsa öğrenmeli, öğrenmişse savsaklamamalıdır. Dünyadaki en ciddî ihmale, savsaklamaya gelemeyen toplumsal yapı ailedir. Aile toplumun çekirdek yapısıdır. Sosyal her güzellik veya çirkinlik aileden başlayarak topluma sirayet eder. Eşlerinin birbirine mesuliyetleri olduğu gibi çocuklarına karşı da son derece ciddî mesuliyetleri vardır. Onları eğitmek hayata hazırlamak, ahlâklı, faziletli bir fert olarak toplumun içine katmak anne babanın en başta gelen vazifelerindendir.
Çocuklarımız genel olarak kendilerine güvenmiyorlar. Kendilerine güvenleri olmadığı içinde bir çok kabiliyet gün yüzüne çıkmadan sönüp gidiyor. Bunun çocuk, aile, millet ve insanlık için ne büyük kayıp olduğunu düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey şuursuz anne babanın insanlığa ne büyük kötülük ettiğidir. Cehaletin maliyetinin yüksekliğidir. Çocuklar bir milletin ortak geleceğidir. Çocuğuna bilimsel veriler ışığında sahip çıkamayan, onları geleceğe hazırlayamayan toplumlar maalesef geri kalmış toplumlardır. Bir medeniyet dinine sahip olmamıza rağmen, toplumsal çürümüşlüğümüz ve çöküşümüz çocuklarımızın eğitimiyle doğru orantılıdır. İbni Sina’mızın, Farabi’mizin, Mimar Sinan’ımızın, Yunus Emre’mizin, Itri’mizin tekrarı neden yok? Bir Mesut Özil’i Türkiye neden çıkaramıyor? Nobel Ödülleri neden hep gayrimüslimlerin? Burada hemen kötü Avrupa, vahşi Batı ucuzculuğuna kaçarak topu taca atmayalım. Çuvaldızın kendimize batması gerekiyor. Kabiliyetleri topyekûn hep birlikte bizler yok ediyoruz. Bu işin içinde eğitim sistemi başta olmak üzere öğretmen de var, anne baba da var, sokakta medya da var. Ama temel taş aile. Çocuk önce aile de kazanılır veyahut kaybedilir. Çocuklardan önce anne babaların ciddî eğitime ihtiyaç olduğu çok net görülen bir gerçektir. Her anne baba da böyle bir eğitim almadığının farkında olarak eksikliğini gidermenin çabası içerisinde olmalıdır. Aksi durumda heba olan nesiller silsilesi devam eder gider.
Çocuklarımızın kendine güven ile birlikte teşebbüs gücü olmalıdır. Bu manada onlara yardımcı olmak aynı zamanda insan olmanın da gereğidir. Öncelikle çocuklarımızı oldukları gibi kabul etmeli öylece sevmeliyiz. Yapıp ettiklerini mutlaka görmeli teşvik etmeli, övgülerimizi esirgememeliyiz. Çocukların yaşları ilerledikçe hayattaki zorluklarla, engellerle, üzüntülerle karşılaşmaya başlarlar. İşte tam burada onların öz güvenlerini besleyen tutum ve tavırlarla destek olmalıyız. İlgi, beceri ve merakları istikametinde oluşturacağımız faaliyetlerle yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olmalıyız. Cesaretlendirici, kendine olan güvenini arttıran söylemler geliştirmeli bunları da bütün samimiyetimizle dile getirmeliyiz. Yasak savma kabilinden, kurulan cümleler inanın çocuğun dikkatinden kaçmayacaktır ve bir işe de yaramayacaktır.
Hz. Üstadımız, “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır” derken bakış açısına da dikkati çekmektedir. Güzel düşünmek için önce güzel görmek gerekli. Manayı muhalifi, kötü görürsen kötü düşünürsündür. Özellikle çocuklara öfkelenildiğinde anneler babaların, babalar da annelerin çocuğa karşı kurduğu cümlelere, sarf ettiği kelimelere dikkat etsin. Kısa kısa tarih tarih not alınsın. Bir ay sonra kaç defa “beceriksiz”, aptal, “geri zekâlı”, “sen yapamazsın demedim mi?” kıracaksın, dökeceksin, dağıtacaksın, oynama, yapma, etme, bozma vb. çocuğa set koyan, kelimelerin sarf edildiğini gördüğünüzde hayretler içinde kalacaksınız. Sadece ailedeki iki kişinin bile bir ayda onlarca kez çocuğun cesaretine balta vuran öz güvenini zedeleyen yaklaşımları söz konusudur. Bir ayla sınırlı kalsa bir derece kabul edilebilir diyebiliriz, ama bu sürekli devam ettiğine göre öz güvenini yitirmiş çocukların nasıl türediğini artık herkes görebilir. Çocuklar bozmuyor, dağıtmıyor, kırmıyor, maksadı zarar vermek değil ki. Sadece merak ediyorlar tanımaya anlamaya çalışıyorlar. Bunun için sizin istemediğiniz işleri yapıyorlar. Bir çocuk çekici eline almış oyuncağını kırıyorsa ona yardım edin, birlikte kırın. Bu kadar kesin söylüyorum. Bir çocuk duvarları yazmaya başlamışsa kalem kâğıt vakti gelmiş demektir. Renkli renkli kuru boyalar, defterler alıp kendini ifade etmesine fırsat verilmelidir. Çakmakla, kibritle oynamayı seven çocuğu kırlara çıkarıp çoban ateşi yaktırmanızın vakti gelmiş demektir. Çocuğun oynadığı ateşle çıkan yangın haberlerini mutlaka sizler duymuşsunuzdur. Eğer merakı giderilse idi, uygun bir yerde ateş yakmasına fırsat verilseydi, evde ateşle oynamanın tehlikeleri anlatılsaydı o yangın çıkar mıydı sizce?
Anne baba olmak çocuğu anlamakla başlar. Doğru anladığımızda doğru nesiller yetiştirmek için ilk doğru adımı da atmış olacağız. Öz güvenini kaybetmiş çocuk geleceğini kaybetmiştir. Kaybedilen her çocuk insanlığın kaybıdır. Hayatta kaybetmek için değil kazanmak için varız. Ahiretimizi de, çocuklarımızı da.