"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ayrılık da güzel

Ertuğrul BERK
07 Şubat 2016, Pazar
Çocukluğum… Nerdesin?

Kim bilir hangi yerdesin?

Küçüklüğüm, ufaklığım…

Şimdi nerdesin?

Üzerimize abandığı zaman üzüntüler, sokaklar çıkmaz olduğunda, ayrılıklar ağır bastığında, sana sığınırız, sen gibi emin bir limana…

Neresi mi o? Orasını kalbimiz bilir.

Orada her zaman size bir yer vardır.

Bazen yaşadığınız ev ya da sokak, bazen içinde yaşadığınız şehir üstünüze üstünüze gelir. Nereye gideceksiniz, ne yapacaksınız, çaresiz kalırsınız, bilemezsiniz.

Hayat ümittir.

Onu kaybetmeyene hep bir fırsat vardır.

Ve öyle de olur her daim.

Bir kapı açılır önünüzde, güvenlidir.

Hiç yüzünü görmediğiniz, tanımadığınız, ama dost bildiğiniz ve inandığınız bir ses sizi içeri alıverir.

Orası, neresi mi?

Çocukluğun cennetidir.

...

Yaşamadan yaşadığın bir hayat gibidir o an hayat.

Yüzünü görmeden sevdiğin bir misafir gibidir. Dışından geçsen de içine girmediğin, ama içindekilerden daha fazla içinde olduğun bir ev gibidir.

Sürpriz…

Aaaa, ne varsa her şey orada.

Bir anda sönen ışıklar gibi bir anda biter dertler.

Bakar mısın Allah’ın şu hikmetine... O kasıp kavuran ayrılıklar, o rüzgârlı yağmurlar, o üstünüze üstünüze gelen hatıralar, ne oldu da yerini bu meltem dolu iklime bıraktı şimdi?

Çoktan tahta atınızın üstüne binmiş de, yolunuzu tutmuşsunuzdur.

Bir anda bin yerdesinizdir, en emin yerdesinizdir. Çocukluğunuzun kollarındasınızdır.

..

Bu dünyada bir yere çokça bağlanmaya gelmiyor.

Orası kalbiniz bile olsa, kalbinizi Allah’a bağlamayınca, her yer gurbet oluyor; gurbet olunca da sıkıntı oluyor, dert oluyor, keder oluyor.

Kaybolacağım endişesi kaplıyor her yanınızı.

...

Yaşananlar gider, izleri kalır.

İşte o izler bazen derinden yaralar.

Yaralar ve hatıralar, hücum ettiğinde üzerimize, merak etmeyin, sığınacak bir yerimiz hep vardır.

Ne dünyayı, ne İstanbul’u, ne de başka bir şehri sevmeye gelmiyor, bağlanmaya gelmiyor.

Bir evden çıktığınız gibi, yaşadığınız şehirden de çıkacaksınız, dünyadan da çıkacaksınız. Öyleyse o dünya size haydi dışarı demeden, sizi çıkarıp atmadan, siz kendiniz çıkın.

Alın kalbinizi yanınıza çıkın..

Kalbinizi de bir yere bağlamaktan da sakının, kaçının, varsın kalbiniz yalnız kalsın. Sadece Allah ile kalsın.

Başına üşüşmesin çevredeki yabancılar. O narin ve nazik kalbin.

Kalbinizin temizliği sizi mesut etmeye yetecektir.

...

Bir çocuğun elinden kurtulup giden…

Uçan balonlara bakarsınız ya bazen..

Evet, gökyüzünün o engin maviliğinde, aslında her bir balonun arkasında bir çocuk vardır,

bir dua vardır semaya doğru giden…

Bir vapurun ardından bakarsınız ya, aslında giden sizsinizdir içinizden.

Her yolcuda siz varsınız.

Taze bir sabahta, bahara yakın duran bir sabahta çocukluğunuzda bir hatıra yakanızdan tutar sizi yakalar..

Pırıl pırıl masmavi göklere doğru bıraktığınız o kırmızı balon gibi sizden bir yere gidiverirsiniz işte geride bir yığın hatıra bırakarak.

Aslında iyi de olur. Ama mızmızlanmayı bırakmaz insanın nefsi.

Çünkü alıştığı âdeti terk etmek zor gelir.

Oysa şimdi yaşadığın mutluluğu o ana borçlusun.

Bak, bulunduğun yerden çıkmasaydın, ayrılmasaydın bu kadar hatırayı yaşamayacaktın, yaşadığını bile anlayamayacaktın.

Bunlar sanki senin dünyanda hiç olmamış gibi duracaklardı.

...

Ayrılık iyidir, tadındadır.

Allah için oldu mu, hasret, vuslat kadar zevklidir.

Gerçi, ayrılık biraz acıdır. Hani demişler ya, ölüm ile ayrılığı tartmışlar; ayrılık elli gram ağır gelmiş.

Yarelidir yüreğimiz, yareli, ama ne çare ki, şimdi başımızda eser bir ayrılık yeli…

O kadarcık da olsun yani.

Katlanmaya değer. Gör ki, neler var sende gizli kalmış içinde..

Katlanalım da kaç gramlık adam olduğumuzu görelim, anlayalım.

Kaçacağımız yer neresi, bilelim. Sığınacağımız liman neresi, görelim.

Şikâyet etmeyelim.

Bembeyaz karlara beyaz felaket demeyelim.

Beyaz mektupları okumak var.

Ayrılık acıdır demeyelim. Kavuşmak var.

Güneş yakıyor demeyelim. Işığıyla görmek var, ısınmak var.

“Şimdi bu sürpriz de nereden çıktı, hayatıma orta yerden girdi” demeyelim. Bak işin sonuna, ne güzellikler var… Biraz da pencerelerden seyredelim.

Ya HU...

...

Bu demlerde Yunus’u görmek var düşlerde, Mevlânâ’yı hatırlamak var, Bediüzzaman’ı yâd etmek var. Nurları okumak var bu demlerde. Allah’ı daha yakından hissetmek var. Hazreti Peygamberi (asm) daha da içten sevmek var.

Geride bıraktığın her şey seni ona doğru yaklaştıran bir şey oluyor işte.

Allah için terk ettiğin her şey, seni Yaradana yakın eden bir fırsat oluyor bu demde.

Sana bir şeyler oluyor ama farkında değilsin herhalde.

Malın mülkün hep göz önünde olmalı, onlardan ayrılmamalıyım diye düşünüyorsun ya, işte orada tökezliyorsun. Çünkü bu hayatı sen kurmadın, sen yazmadın.

Yaratan sana güzel bir kader yazmış. Güzel yaşamaya b,yazdıysa güzel oluyor, güzelliğe doğru iradeni kullan. Seni aşan şeylerde Rabbine güven, kudretine yaslan..

İtimat et ona..

Güzelin aynası ol, sen de güzelleş.

Bak sonuna sabreyle,

Rabbim şerleri hayreyle.

Hele şu duanı eyle bir bakalım içinden, hele bir eyle…

Sana da bir nasip var, sana da bir değil belki bin nasip var.

Bak sonuna sabreyle…

Dostum sen de biraz çabala. Kalbini fanilere bağlama.

Bırak şunları, onlar seni bırakmadan.

Bırak gitsinler, ipini bıraktığın çocukluğundaki o balon gibi.

Gittiğin yer belli. O yar ise, her yer yardır. Her yer yarar sana.

Onun izni olmadan hiç bir şey zerre zarar veremez sana.

Bil ama.. Bunu iyi bil.

Bir kenara yaz bunu da..

Gideceğin yeri bilir Rabbin. Bağla kalbini, Rabbine bağla.

Eşyaya değil, yarattıklarına değil, yaratanına bağla.

Bağla ki, sen de, kalbin de rahat olsun.

Kalp güzel olunca her şey güzel olur.

“Bir zaman, esaretten geldikten sonra, İstanbul’da bir iki sene yine gaflet galebe etti. Siyaset havası, nazarımı nefsimden kaldırıp âfâka dağıtmışken, birgün İstanbul’un Eyüp Sultan kabristanının dereye bakan yüksek bir yerinde oturuyordum. İstanbul etrafındaki âfâka baktım. Birden, bakıyorum, benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir hâlet-i hayaliye bana geldi. Dedim ‘Acaba bu kabristan’ın mezar taşlarındaki yazıları mıdır ki, bana böyle hayal veriyor?’ diye nazarımı çektim. Uzağa değil, o kabristana baktım. Kalbime ihtar edildi ki:

‘Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul’un halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîrin hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen de gideceksin.’

Ben kabristandan çıkıp, bu dehşetli hayal ile Sultan Eyüp Camiinin mahfelindeki küçük bir odaya, çok defa girdiğim gibi, bu defa da girdim. Düşündüm ki, ben üç cihette misafirim. Bu menzilcikte misafir olduğum gibi, İstanbul’da da misafirim, dünyada da misafirim. Misafir, yolunu

düşünmeli. Nasıl ki bu odadan çıkacağım, birgün de İstanbul’dan da çıkacağım, diğer birgün de dünyadan çıkacağım.” (Bediüzzaman, 26. Lema)

Tuzak kuran şeytana karşı, engeller sunan nefse karşı kime sığınacaksın Allah’tan başka?

“Allah hileyi boşa çıkaranların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmran, 54)

Allah’ın yolunda yolunu kesecek eşkıya yoktur. O yolda yürüyenin yolu kesilmez. O yolda yol kesmeye kalkanın yolu kesilir.

Yol dediğin böyle olur işte. Yol böyle olunca yolculuk da öyle olur işte…

Okunma Sayısı: 1223
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı