Yönetim Kurulu üyeliği boyunca, üstlendiği görev ve sorumluluklar gereği, bu değişim ve dönüşümlerin  dünyanın farklı noktalarında nasıl algılandığının gözlemlediğini dile getiren Kaslowski, şöyle devam etmiş: “Gördüm ki bazı ülkeler değişimi sahiplenip ona uyum sağlarken bazı ülkeler değişime önyargıyla  yaklaşıyor. İçinde bulunduğumuz dönemde ezberler bir bir bozuluyor. Bu değişimi yorumlayan her ülke ve her toplum risklerini, fırsatlarını ve potansiyelini yeniden konumlandırıyor, değerlendiriyor, geleceğe ilerliyor. Ülkemiz bu dalgalanmalara hiç de yabancı değil. Üzerinde yaşadığımız toprakların tarihi kadim medeniyetlerin birbiriyle iç içe geçmiş mirasıyla örülü. Farklılıkları ortak değerler altında yaşatan bir kültürümüz var. Yeteneklerimiz değişime uyum sağlamaya ve değişimin getirdiği fırsatları değerlendirmeye uygun.” 

Kaslowski, inovasyona, dijital dönüşüme, katma değere güç veren fikirler ve beyinlerin kendilerine yer bulacakları hür alanlara yöneldiğini belirterek, sosyal kalkınma, teknolojik atılım ve demokratikleşme hedeflerinin gerçekleşmesinin önemli olduğuna da dikkat çekmiş. 

Lütfen dikkat: “İyi, başarılı, icat çıkaran” diyebileceğimiz fikirler ve beyinlerin “kendilerine yer bulacak  özgür alanlara” (belki ülkelere) yöneldiği tesbiti yapılmış. O halde “iyi beyinler”i ülkemizde tutabilmek ve burada ‘icat çıkarabilmek’ için daha hür, daha adil, daha demokrat bir siyasî yapıya sahip olmak gerekmez  mi? Muhtemelen, “Zaten öyleyiz” diyenler olabilir. Fakat hal ve gidiş yanında rakamlar da böyle bir kanaati tasdik etmez ve etmiyor. Türkiye’den Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın değişik yerlerine doğru bir ‘beyin göçü’ yaşanmıyor mu? Böyle bir göç hepimiz için zarar hanesine yazılmaz mı?

TÜSİAD’ın yeni başkanı Simone Kaslowski şunları da söylemiş: “Tüm bu atılımları yapmamız ülkemizin en önemli stratejik hedeflerinden olan Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecini de hızlandıracaktır. Çağımızın en başarılı özgürlük, barış, kalkınma ve refah projesi olan AB kırılmalar yaşasa da küresel düzeyde en  önemli denge merkezi olmaya devam ediyor. Türkiye’nin, AB üyeliği her iki tarafın da etki alanının genişlemesi anlamına gelen kazan-kazan formülüdür. AB entegrasyon sürecinde, Gümrük Birliği  anlaşmasının modernizasyonu, iş birliği ve karşılıklı objektif bakışın sağlanması ülkemiz ve AB’yi küresel rekabet düzeninde hızla yükseltecektir. (...) Ülkemiz ne mutlu ki bu çağın esas sürükleyicileri olan insan ve yenilikçi fikir kaynakları açısından çok büyük olanaklara sahip. Yeter ki bu fikirleri üretmek ve işlemek için gereken hukuksal, toplumsal ve ekonomik reformları hayata geçirelim. (...) Millet olarak fikirlere özgür bir rekabet ortamı tanıyarak içinde bulunduğumuz sıkıntıları aşacağımıza inanıyoruz. Bu büyük küresel yarışta başarının formülü bilgiyi ve bilimi sahiplenmekten geçiyor.” (AA, 20 Şubat 2019)

“Toplumsal ve ekonomik reformları hayata geçirelim” teklifi Türkiye’nin dikkate alması icap eden bir teklif. Zaten bu ihtiyaç ortada olduğu için geçen yıllarda “AB Uyum Paketleri” hazırlanmadı mı?

O halde yeniden reform yolunda ilerleme kararlığını gösterilmeli ve yapılan yanlışları terk etmeli. Milletin ortak menfaati hak, hukuk ve adalet yolundadır. İdarecilerin bunu dikkate alması beklenir.