Tabiî ki bazıları bu gelişmelerden memnun olmuyor. Daha fazla insanın İslâma teslim olmasında ‘korku’ üretmek isteyenler de var elbette. Onlar da bu gelişmeleri abartarak, Müslümanların sayısı arttıkça memleketlerinde rahat yüzü görmeyeceklerini ileri sürüyorlar.

Bütün mesele Müslümanlarda ve İslâm âleminde düğümleniyor. İslâmın fıtrat dini olduğu hem Avrupa’ya hem de bütün dünyaya göstermek lâzım. Ve tabiî ki bu sözden ziyade fiillerle mümkün olur. Bediüzzaman’ın hatırlattığı üzere, İslâma lâyık doğruluğu fiillerimizle yaşayabilirsek dünyada daha fazla insan İslâma teslim olur.

Avrupa’da koltuklar seçimlerle, reylerle değiştiğine göre “Önümüzdeki yıllarda bir Müslüman siyasetçi Almanya’da başbakan olur mu?” benzeri bir soru Alman siyasetinde tartışma konusu olmuş. 

İlgili haberde şöyle denilmiş: 

“Almanya Başbakanı Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) şu günlerde hararetle bir konuyu tartışıyor: İleride CDU’nun başına bir Müslüman geçer ve başbakan olur mu? Tartışmaları başlatan isim Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin Parlamento Grup Başkanı Ralph Brinkhaus oldu.

“CDU milletvekili Brinkhaus, Protestan haber ajansı Idea’ya verdiği röportajda kendisine yöneltilen ‘2030 yılında bir Müslüman, CDU’nun başına geçip başbakan olabilir mi?’ sorusuna ‘İyi bir politikacıysa ve değerlerimizi, siyasî görüşlerimizi temsil ediyorsa neden olmasın?’ diye cevapladı. Brinkhaus bu röportajı Şubat ayının [2019] sonunda verdi. Ancak Alman politikacının açıklamaları Çarşamba günü Bild  gazetesinde [6 Mart 2019] yayımlandıktan sonra gündeme oturdu. Brinkhaus’un sözleriyle ilgili demeçler üst üste geldi. Mecklenburg-Vorpommern eyaleti CDU teşkilât başkanı Vincent Kokert, ‘Ralph Brinkhaus’un böyle bir şey söylediğine inanamıyorum... Hayır, buna gerçekten inanamıyorum” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Brinkhaus’un açıklamalarına destek verenler de oldu. Schleswig-Holstein eyaletinin Eğitim Bakanı Karin Prien parti lideri ya da başbakan olmak için Hıristiyan olmak gibi bir özelliğin aranmasında hiçbir neden göremediğini ifade etti.” (www.dw.com/tr, 7 Mart 2019)

Özünde benzer bir tartışma da Macaristan’da yaşanıyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Avrupa Birliği’nin (AB) parçalanma ihtimalinin olduğunu çünkü Avrupa’nın bir kısmının İslâmlaştığını diğer kısmının ise İslâmlaşmak istemediğini savunmuş. Orban, “Şu an Avrupa’nın ikiye bölünme tehlikesi var. Bir kısmı İslâmlaşıyor diğer kısmı ise İslâmlaşmak istemiyor. Eğer bizi İslâmlaşmaya zorlamaz, rahat bırakırlarsa o zaman Avrupa özgür ülkeler kulübü olarak yaşamaya devam eder’’ diye konuşmuş. (AA, 7  Mart 2019)

Farklı değerlendirmeler yapmak mümkün olsa da esasında bütün bu tartışmalar “Avrupa ikidir” tesbitini doğrular mahiyettedir. “Almanya’da Müslüman bir başbakan olur mu?” sorusuna itiraz edilmekle birlikte, “Niçin olmasın?” diyen Alman siyasetçilerin bakış açısı çok önemli. Bilmana, “Biz işine bakarız, inancına değil” diyorlar. İşte “Birinci Avrupa”nın tavrı bu. 

Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın Avrupa parçalanıyor derken verdiği örnek de dikkat çekici. Mealen diyor ki, Avrupa ‘iyi’ ve ‘kötü’ olarak saflaşıyor. Her ne kadar bunu ‘bölünme’ olarak görse de ortada bir vakıa var: ‘Birinci Avrupa’ ve ‘İkinci Avrupa’ arasındaki mesafe giderek açılıyor. Bu hayra alâmettir inşallah...