Bu beyanlar haklı olarak Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin ‘üç büyük düşman’ tarifini hatırlattı. Buna göre cehalet, fakirlik ve ihtilâf en büyük düşmanımız. Yine Bediüzzaman’a göre bu üç düşmana karşı ‘san’at, bilgi ve ittihat’ silâhıyla mücadele etmek gerekiyor.

Haberlere göre ‘Senegal Şeyh Anta Diop Üniversitesi’nde Filistin’in Dakar Büyükelçiliği’nin desteğiyle Arap Dili ve Kültür Günü düzenlenmiş. Filistin’in Dakar Büyükelçisi Safwat Ibraghith, yaptığı konuşmada, Filistin dâvâsının Müslümanlar için önemini hatırlatmış ve şöyle demiş: “İsrail, Birleşmiş Milletler, Avrupa ve Amerika’nın şımarık çocuğudur.” 

Filistin’in Dakar Büyükelçisi Ibraghith, İsrail’in, Müslümanlar arasındaki ihtilâf ve zayıflıktan istifade ederek Filistin’e karşı zulmünde bu kadar ileri gidebildiğini de beyan etmiş. (AA, 14 Temmuz 2018)   

Dakar Şeyh Anta Diop Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa İy de yaptığı konuşmada Müslümanların bugünkü en zarurî ihtiyacının “ittifak” olduğuna dikkati çekmiş.

Gerçekten de İslâm âlemi en zarurî ihtiyaç olan ‘ittifak’ı temin etmiş olsa Filistin, Suriye, Irak, Afganistan ya da Mısır bu halde olur muydu? İttifak en zarurî ihtiyaç olduğuna göre bunu temin edecek şekilde çalışmalar  yapılmasında fayda var. Elbette bu çalışmalar sadece siyasetçilerden ve idarecilerden beklenemez. Onlar da  ittifak için çalışmalı, ama daha da önemlisi sivil toplum kuruluşları ya da her ne şekilde olursa olsun İslâm  âlemiyle irtibatı olan herkes bunun için çalışmalı.

Düşünün ki bu ittifak için en iyi zemin olması gereken ‘hac günlerini, Mekke ve Medine’yi bu ittifak çalışmalarına mekân haline getirebilmiş değiliz. Her dilden ve her renkten Müslümanların bir araya geldiği Mekke, Medine ve bir bütün olarak hac mekânları bu ittifak için çok güzel zeminler değil mi? Bunu yapamadığımız gibi bazı hacılarımız hac ziyaretleri sonrasında ittihad ve ittifakı sarsıcı hatıralar paylaşmaktan geri durmuyorlar. Hacca giden ve gidecek olan bütün Müslümanlar bu mekânları kardeşlik bağlarını sağlamlaştıracak yerler olarak görmeli ve ona göre hareket etmeli. 

Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere hac işleriyle meşgul olan herkese ayrı bir vazife düşüyor. Hac döneminde görülen olumsuzluklardan ziyade oradaki manevî havanın teneffüs edilmesi ve  hatıra olarak da orada şahit olunan güzelliklerin anlatılması noktasında Müslümanlar irşad edilmelidir.  Milyonlarca hacının bulunduğu mekânlarda elbette hoş olmayan tablolar da ortaya çıkabilir, ama onlara bakmak yerine bahçedeki gülleri nazarlara sunmak gerekir.

Ayrıca şunu da iyice bilmeliyiz ki hacda görülen olumsuzluklar da yine en büyük düşman olan cehalet,  fakirlik ve ihtilâfların neticesidir. Hacca giden milyonlarca Müslüman cehalet, fakirlik ve ihtilâf tuzağına düşmemiş olsa oradaki olumsuz tablolarla meşgul olur muydu?

Dönüp dolaşıp yine eğitime gelelim: Başta ülkemiz olmak üzere bütün İslâm âlemi cehaleti yenecek şekilde bir eğitim sistemine kavuşmak mecburiyetindedir. Aksi halde ‘en zarurî ihtiyaç’ olan ittifakı temin etmek kolay olmaz. İnşallah tam ittihad etmiş İslâm âlemine şahit olacağımız günler yakındır...