“İslâm Almanya’ya aittir” cümlesiyle hafızalarda yer eden Almanya’nın eski cumhurbaşkanı Christian Wulff, bu anlama gelen bir çağrıya imza atmış. Wulff, “Birbirimize yanlış sözler sarf etmek, iftira etmek, genel konuşmalarla birbirimizi suçlamak yerine artık ortak duruş sergilememizin zamanı geldi” demiş. (Cihan bülteni, 20 Kasım 2014)
Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff Berlin Endüstri ve Ticaret Odası’nda yaptığı konuşmada sadece bu çağrıyı yapmakla kalmamış, “İslâm dinini istismar eden teröristleri” de sert bir dille kınamış ve Almanya’da ikamet eden ve teröre ve şiddete karşı duran Müslümanlarla aynı hisleri paylaştığını ifade etmiş. 
Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında “köprüler kurulmasından” yana da tavır koyan eski cumhurbaşkanı, “Tam da bu durumda Müslümanların yanında olmalıyız ve terör ile şiddete karşı birlikte mücadele vermeliyiz” demiş.
Avrupa’nın yüzyıllar boyunca savaşların hüküm sürdüğü “kanlı bir kıt’a” olduğunun unutulduğuna işaret eden Wulff, kimsenin Arap ülkelerini küçümsemeye hakkı olmadığını belirtmiş.
Avrupa-Akdeniz ve Arap Dernekleri Birliği Başkanı Wulff, Almanya’da insanların bir arada, huzur ve hoşgörü ortamında, dünyaya açık bir şekilde yaşadığının daha güçlü olarak görülmesi gerektiğine de vurgu yapmış ve Almanya’nın Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikteliklerine örnek bir ülke olabileceğini hatırlatmış.
Hıristiyan bir siyasetçi için, hem de kendi ülkesinde Müslümanları savunmak, “İslâm dinini istismar edenler”i ayrı tutmak sıradan bir tavır olarak görülemez. Ne yazık ki Türkiye’de bile bu hassasiyeti göstermeyen “Müslüman siyasetçi”ler vardır...
“İnançsızlığa karşı ortak duruş”u anlamakta zorlanan sadece siyasetçiler olsa mesele değil. Bazı ‘âlim’ler bile bu tavrın çok uzağında. Asıl ve büyük ‘kavga’ inançsızlığa karşı verilmeli. Bu hususta kim Müslümanlara yardım eli uzatsa, geri çevrilmez.
Avrupalı siyasetçilerin “doğruyu gördüğünde onu sahiplenmesi” takdire şayan bir hal. Pek çok konuda önce yanlış işler yapıyorlar, ama yanlışın farkına vardıklarında ısrar etmiyorlar. Meselâ, alkollü içki, müstehcenlik, gibi konuları önce teşvik ediyorlar. Aradan zaman geçince alkollü içkilerin ve müstehcenliğin nesli kuruttuğu ortaya çıkıyor. Bir anlamda duvara tosluyorlar. “Alkole devam, müstehcenliğe devam” demek yerine, yanlışta ısrardan vazgeçip “Yaptığımız yanlıştır. Bu kötülüklerden gençleri nasıl kurtarırız” diye tedbir almaya çalışıyorlar. 
Türkiye örneğinde ise, yöneticiler yanlışta ısrarı marifet biliyor. Seçim sistemimiz yanlış, anayasamız yanlış, yanlış da yanlış. Bütün bunların yanlış olduğunu idarecilerimiz de biliyor, ama her halde ‘ayıp olur’ diye yanlıştan geri adım atmak istemiyorlar. 
Avrupa’da, Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff benzeri çok sayıda siyasetçi vardır. Türkiye’ye ve “İslâm dünyası”nın idarecilerine düşen böyle siyasetçilerle işbirliği yapmak olmalı. Onların hakperest açıklamaları, İslâm’ın doğru anlaşılmasında ya da “İslâm korkusu”nun dağılmasında çok daha faydalı olur. 
“Biz öyle kişilerle işbirliği yapmayız, biz bize yeteriz” diyen idarecilerimiz varsa, yanlışta ısrar etmiş olurlar; vesselâm...