Dört ay dahi sürmesi beklenmeyen Suriye krizi, dördüncü yılına girmiş. İç savaşa dönen krizde 250 bin Suriyeli ölmüş.
250 bin, büyük sayılabilecek bir şehir nüfusu. İlâve olarak milyonlarca insan komşu ülkelere sığındı, mülteci oldu, kısaca ülke yerlebir oldu.
Görünüşte herkes savaşa karşı çıkıyor, ama neticeye değişmiyor. Medya da ‘ölü listesi’ yayınlamakla meşgul. İHH Yönetim Kurulu Üyesi hukukçu Gülden Sönmez, Suriye’de yaşananlarla ilgili olarak önemli tesbitlerde bulunmuş.
“Biz bir savaş ya da kriz bölgesini konuştuğumuzda genelde hangi devletin bunda nasıl bir rolü var, dengeler nasıl, savaş kimin işine yarayacak, savaşın enerji meselesiyle alâkası ne gibi sorular üzerinden konuşuyoruz. İnsan yok bu konuşmalarda. Halbuki dünyanın varlık sebebi insan. İnsan yoksa ne devletin ne enerjinin ne de toprağın bir anlamı var. Modern bakış insanı hep öteletti. İnsanın üstü örtüldü. Bunu en ciddî şekilde Suriye’de yaşadık” diyen Sönmez’in tesbitleri özetle şöyle:
- Suriyelilerin savaşa engel olmak için aylarca neler yaptığını, eline silâh almaktan nasıl sakındığını unuttuk. Herkesin işine geldi bu. Suriye’deki gerçek hikâye, insanın hikâyesi açığa çıksaydı bütün dünyadan yüzlerce kişi gider bedenlerini siper ederdi.
- Ortadoğu’da da müthiş bir bakış var Türkiye’ye. Osmanlı’nın onların dünyasında mutlu ve adaletli bir hatırasının olmasının payı büyük elbette bunda. Su kuyusu açmak için gittiğimiz Cibuti’nin bir yerinde yaşlı bir adamla karşılaştık. İstanbul’dan geldiğimizi duyunca ağlamaya başladı “Osmanlı zamanında bu topraklarda kardeşlik vardı, adalet vardı, dedelerimizden bunu duyduk biz. Ne zaman ki Osmanlı burayı terk etti, kardeş kardeşi vurdu. Gördüm ki Osmanlı’nın kadınları gelmiş, ölsem de gam yemem artık” diyerek.
- (Soru: Bundan sonrası için ne öngörüyorsunuz Suriye için?) Çok farklı hesaplar var hâlihazırda. IŞİD faktörü ve onun yaptıklarının yansımaları var. Kobani var, ama esas meselenin Kobani olduğunu düşünmüyorum. Esas mesele Suriye’nin içinin yeniden dizaynıyla ilgili. Birkaç farklı devlet kurulmasına doğru gidiyor gidişat. Yakın tarihte yaşadığımız en büyük insanî dramı yaşıyoruz. Ne Suriyeliler ne de bölge insanı elli yıldan önce atlatamaz bunu. Savaş gören çocuklar var, bunun yansıması ne olur, neye dönüşür az çok hissediyoruz ve korkuyoruz. Kolay şeyler değil bunlar. Çünkü çizgi çok fazla aşıldı Suriye’de.
- Bir video izlemiştim ve “Allah’ım çekip vursunlar artık” diye duâ etmiştim izlemeye dayanamadığım için. Esed’in adamları, Suriyeli gençlerin vücutlarını falçatayla kesiyor, acı çektiriyor ve ısrarla öldürmüyorlardı. İnsanın insanlıktan çıktığı haller bunlar.
- Müslüman da olsa zulmü her kim yapıyorsa, ona karşı din dil ırk fark etmeksizin tavır almamız şart. (...) Esed’in yaptıkları IŞİD’in yaptıkları kadar gündem olsaydı Batıda da vicdanlar harekete geçecekti, Kobani’de yaşananlar yaşanmamış olacaktı, birçok insan hayatta olacaktı. (...) Ama burada bizim de eksiğimiz var. Suriye’den oraya daha fazla veri ulaştırabilseydik, daha erken harekete geçilebilirdi.
- İslâm dünyası büyük bir imtihanda. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır’da darbeye karşı alınan tavır, selefi gruplar üzerinden yürütülen politikalar, İran’ın Esed rejiminin yanında durup bütün bu savaş suçlarına ortak olması, hepsi açıkça görünen ve asla açıklamayla falan izah edilebilir şeyler değil. Suriye’de yaşananların ve alınan tavırların hem insanlık tarihine, hem Müslümanların kendi tarihlerine çok büyük kara lekeler olarak kaydedileceğini düşünüyorum ben. (Konuşan: Fadime Özkan, Star g., 17 Kasım 2014)
Esas meselenin Kobani olmadığı, Suriye’nin ‘birkaç farklı devlet’e bölünmesi niyetleri ilk defa dile getiriliyor değil, ama bu ikazlar çoğaldığına göre tehlike yaklaşmış demektir. Ümidimiz ve temennimiz, İslâm dünyasının Suriye krizinde verdiği imtihanı kazanması ve benzer imtihanlarla karşı karşıya kalmaması. Bunun için duâcıyız...