Türkiye’de en çok eleştiriyi hak edenlerin biri de medyadır.
Medya, uluslararası kabul edilen kaidelere göre yayın yapmış olsa çok daha iyi olurdu, ama öyle bir niyetinin olmadığı belli. Maalesef ekseriyetle ‘sahibinin sesi’ olmayı tercih ediyor ve bu sebeple de takdir yerine tekdir ediliyor.
Son yıllarda iyice ‘tek ses’ haline gelen medyanın bu hali imtihanı kaybettiğinin delilidir. Bu mesele tartışmasız doğru haline gelmek üzeredir. Çünkü Türkiye’yi idare edenlere “gözünün üstünde kaşın var” diyenler dahil medyadan dışlanmış durumda. Onlarca, belki yüzlerce gazeteci işini yapamaz hale geldi. Dün iktidarı destekleyen ve çok az eleştiriler sıralayanlar dahi işini, gücünü kaybetti. Çok yakın zamanda bir yazar, “Üzerinde eski dönemlerden daha fazla baskı hissediyorum” mealinde sözler sarfettiği için bir anda kenara itildi. Bu hususta çok çarpıcı başka örnekler var.
Geçenlerde bir TV programında medyanın içinde bulunduğu hal ve gidiş, mizah diliyle eleştirildi. İsim verilmeden yapılan eleştiri üzerine bazı TV kanalları bu benzetmenin, bu eleştirinin, bu mizahın ‘algı operasyonu’ olduğunu iddia ettier. Oysa, verilen bu tepki algının ta kendisiydi!
Söz konusu programda medyanın bilerek haberleri ve gerçekleri çarpıtmasına dikkat çekiliyordu. Meselâ, işsizlik haberi verilecekse çalışanların sayısından bahsetmek tavsiye ediliyordu. Zam haberleri vermek ise mahzurluydu. Aynı şekilde dış politika haberlerinde de gerçekler ters yüz ediliyordu.
Peki, medyanın yaptığı da tam olarak bu değil mi? Meselâ, soğan fiyatı mı arttı; suç üreticiye! Döviz mi yükseldi, suç uluslar arası finans kuruluşlarına havale edilmiyor mu? Yapılan herhangi bir yanlıştan dolayı “Kabahat bizde” diyen bir idareci çıktı mı?
Dolayısıyla medyanın hallerini anlatan mizah programlarına kızmak, onları kınamak ve ‘algı operasyonu’ gibi görmek ve göstermek Türkiye ve dünya gerçekleriyle uyuşmaz. Medya gerçek anlamda kaybedenler sınıfında yer almış durumdadır.
Denilebilir ki medya dün de böyleydi, ne değişti ki? Doğrudur, dün de böyleydi, ama bugün çok daha olumsuz anlamda ilerdedir. Bu kadar tek ses, bu kadar çarpıtan bir yayına şimdiye kadar rastlanmamıştı. Kanaatimizce medyanın hallerini anlatan ‘şov ve mizah’ programı az bile eleştirmiştir. Medyanın durumu hiç olmadığı kadar problemlidir ve bu problemin devam etmesi hem Türkiye’yi idare edenlere hem de medyaya zarar vermektedir.
Muhalefet eden, eleştiren, itiraz eden medyanın sesini kısmak kısa süre için Türkiye’yi idare edenlerin menfaatine gibi görülebilir. Ancak uzun dönemli düşünenler bu tavrın fayda vermediğini bilmelidir. Eleştirilemeyen, yanlışına itiraz edilmeyen idareci hatasını düzeltebilir mi? Hatasını düzeltmeyen, onun farkına varmayan idareci kendisini geliştirebilir mi?
Bu hal ve gidişten sadece medya kaybetmiş olsa belki sarfı nazar edilebilirdi. Fakat hem siyaset, hem ticaret hem de bir bütün olarak Türkiye kaybediyor. Milletin ve Türkiye’nin kaybedecek ne bir kuruşu, ne bir günü ve ne de bir işi yoktur.
Türkiye’yi idare edenlerle birlikte medyayı idare edenler de kısa dönem düşünceler yerine uzun dönemli düşünmek mecburiyetindedir. Her itiraz edeni, her eleştireni susturarak bir yere varılabilir mi? Elbette medya ‘edepli’ olmak mecburiyetindedir, ama burada istenen ‘edepli olması’ değil. Her türlü ‘edepsizliği’ yapan, ama iktidara itiraz etmeyen medya maalesef yol almaktadır. Bu durum Türkiye’nin sağlam temellerini sarsabilen bir tehlikedir ve müsaade edilmemelidir.
Medya kaybetmek istemiyorsa edepli olmalı ve yalan yanlış haberlerle milletin geleceğini karartmamalı vesselâm...