Eğitimde ciddî sıkıntılar yaşandığı sır değil.
En yetkili ağızlar dahi, eğitimde arzu edilen seviyelere ulaşılamadığı ifade ve itiraf ediyorlar.
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da sıkıntılardan bahsederken öğretmenlerin iyi yetiştirilmesi ve onlar için yatırım yapılması gerektiğine dikkat çekmiş. En önemli meselenin ‘iyi öğretmen yetiştirmek’ olduğunun ifade edilmiş olması önemli bir merhaledir. Bundan sonra yapılması gereken şey, bu tesbitin gereğinin yapılmasıdır.
Bazı şeyler var ki bunları yapmak için paraya da ihtiyaç yoktur. Meselâ, önümüzdeki dönemlerde okullardaki ders saatlerinin azaltılacağı ifade ediliyor. Geç alınmış bir karar. Öğrencileri derse boğmak anlamına gelen her adım verimliliği ve kaliteyi de düşürür. Sanki ders sayısı arttığında kalite de artacakmış gibi ders saati sayısını arttırmak acaba hangi düşüncenin ürünüydü?
Kanaatimizce eğitim sistemindeki büyük sıkıntılardan biri de bir değişiklik yaparken, öğrenciye, veliye ya da öğretmenlere fikirlerini sormamaktır. Ya da sorulduğunda dile getirilen teklifleri dikkate almamaktır. Zaman zaman eğitimcilerle sohbetlerimiz olur. Haliyle yaşadıkları sıkıntıları dile getirip çeşitli çareleri de anlatırlar. “Peki, bu teklifleri amirlerinize söyleme imkânınız yok mu?” diye sorduğumuzda ise acı acı gülerler ve “Öğretmeni kim dinler ki?” diye cevap verirler.
Maalesef büyük ölçüde haklıdırlar. Çünkü ülkemizde değil öğretmenleri, velileri ve öğrencileri de dinleyenlerin olduğunu zannetmiyoruz. Tabiî ki herkesi dinleyen idareciler de olabilir, ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Haymana ilçesinde görev yapan öğretmenlerle bir araya gelen Bakan Selçuk, dünyayı bambaşka bir çağın beklediğini hatırlatıp şöyle demiş: “Bir çocuğun hayatına dokunmayı sıradanlaştıramayız. Bunun tek yolu öğretmenin kendisini yetiştirmesi. Bir öğretmen yetkin değilse kendisini yetiştirmemişse gerçekten çocuk yetişmiyor. Şahsiyeti şahsiyet bina eder. Yani güçlü bir öğretmen şahsiyeti olursa çocukta güçlü bir şahsiyet oluşuyor.”
“Öğretmenin kendisini yetiştirmesi” elbette çok önemli. Fakat bunun için gerekli şartları sağlamak da her halde Türkiye’yi idare edenlere düşer. Belki tek sebebi maddî imkânsızlık değil, ama bir öğretmenin kitap almak için hesap ettiği düşünülürse böyle bir sistemde öğretmen kendisini yenileyebilir ve yetiştirebilir mi?
Öğretmen olarak iz bırakmanın önemine ve eğitimde yapılması gerekenler için aslında birçok unsurun bulunduğuna da dikkat çeken Millî Eğitim Bakanı Selçuk, “Eğitimdeki temel hedefimiz, çocuğu bütünsel olarak yetiştirmek. Yani insan üç ayaklı bir varlık; duygusu, düşüncesi ve fiziksel bedeni yani eylemi var. Duygu, düşünce ve eylemi bütünleştirmeyen bir eğitim bir çocuğun tabiatına hürmetsizliktir. Eğer tek yönlü yaparsanız yani sadece soru çözdürürseniz çocuğun bir uzvu aşırı büyür, birisi cüce kalır” değerlendirmesinde bulunmuş. (AA, 22 Mart 2019)
“İnsan üç ayaklı bir varlık” tesbitini, “öğrenciler iki kanatlı kuş gibi yetiştirilsin” şeklinde de okuyamaz mıyız? Öğrencilere sadece “soru çözdürmek” çare olmadığı gibi onların manevî dünyasına hitap etmeyen eğitim de çare olamaz.
Öğretmen, öğrenci ve eğitimi içine alan dertler en büyük ekonomik krizlerden daha öncelikli ve önemlidir, lütfen bu gözle bakalım...