Her seçimde olduğu gibi yine renkli görüntüler yaşandı. Genci ve yaşlısı olmak üzere oy kullanma hakkına sahip olanların büyük ekseriyeti tercihini ortaya koydu ve kendisine göre idarecilere bir mesaj verdi. En başta bu mesajın hayırlara vesile olmasını temenni edelim.

Bu yazı, sandıklar açılmadan çok önce yazıldığı için sandıktan çıkan mesajı değerlendirmekten uzak olacak. Ancak sandıkların, seçimlerin en geniş iştirakli ‘anket’ler olduğunu görmezden gelemeyiz. Her imkân ve fırsatta ifade edildiği üzere en başta siyasetçiler olmak üzere herkesin ortaya çıkacak neticeden, ortaya çıkacak tablodan alması gereken bir mesaj, bir ders vardır. 

Bununla birlikte geçmiş yıllardaki seçim neticelerine bakıldığında bu mesajın iyi şekilde alındığını söylemek kolay değil. Şu da var ki, sandıktan ve seçimlerden çıkan neticeleri iyi okuyamayan, gerekli ders ve ibreti  almayan siyasetçiler uzun dönemde kaybetmeye mahkûm olmuştur.

Seçimlerin hür, adil ve şeffaf bir vasatta yapılması en önemli meseledir. Bu noktaya riayet edildiğini söylemek ise dolay değildir. Tabiî ki oylar gizli ve tasnifler açık bir şekilde yapılıyor, ama seçimler öncesindeki yarışın adil olduğunu söylemek mümkün değil.

Bu noktadaki adaletsizlik sadece partiler arasında değil, aynı partiye mensup adaylar arasında da yaşanıyor. Siyasî Partiler Kanunu’nun değiştirilmesi ve düzeltilmesi gerektiği yıllardan beri ifade edilir, ama  icabında anayasayı değiştiren siyasî idare bu noktada adım atmaktan geri durur. Partiler aday tesbit ederken liyakate ve ehil olmaya mı yoksa başka sebeplere mi bakıyor? Partilere mensup kişilerin adayları tesbit etme noktasında devre dışı kalmış olması Türkiye siyaseti için bir kayıp değil mi? Hangi parti olursa olsun, adayları bir kişi ya da bir kişinin tesbit ettiği ‘çok kişi’ seçiyorsa, orada haktan, hukuktan, adaletten, şeffaflıktan, siyasî ahlâktan bahsedebilir miyiz?

Geçenlerde sohbet ettiğimiz bir partili, bulunduğu yerdeki il başkanının kendi partilerine mensup olanların toplantılara ilgisizliğinden yakındığını ve biraz da “Faaliyetlerimize katılmayanları partiden uzaklaştırırız” anlamına gelen uyarılarda bulunduğunu söyledi. Bu ‘tehdit’e muhatap olan partili de, “Toplantılara geliyoruz. Ancak bizim tercihlerimizi hiç dikkate almadığını görüyoruz. O sebeple gelmek istemiyoruz. Ya bize sormayın, ya da sorduğunuzda fikirlerimizi dikkate alın” benzeri bir cevap vermiş. O yönetici de itirazı geçiştirmiş...

Bir il ya da bir ilçeye belediye başkanı ya da parti il başkanı seçileceğinde o parti, ‘üye’lerinin kanaatini dikkate almazsa orada siyaset gelişir mi? İlde ve ilçede yaşanmayan ‘sağlıklı seçim’ daha üst kademede yaşayabilir mi?

Türkiye’de siyaset daha kuvvetli zeminlere oturtulmak isteniyorsa ‘lider’lerin tek söz sahibi olduğu anlayış sona ermelidir. “Yok, bize ‘tek lider’ yeter” diyen siyasî parti varsa o partinin bütün kademeleri içten içe çürür ve farkında olmadan çöker. Hem siyasî tarih hem de dünya tarihi buna şahittir. 

Bu bakımdan sandıktan hangi mesaj çıkarsa çıksın, asıl mesaj bu olmalıdır. Siyaset şeffaflaşmalı ve mümkün olduğu kadar geniş tabana yayılmalı, onların kanaatleri dikkate alınmalı. 

Türkiye’yi idare edenler sandıklardan çıkan mesajları yanlış yorumlamaya devam ederlerse kaybetmeye mahkûmdurlar. Bu gün değilse bir gün mutlaka...