Kabul etmek gerekir ki medya dünyası için ‘yalan haber’ çok eski, çok derin ve çok yaygın bir hastalıktır.
Bu hastalıkla ciddî olarak mücadele edildiğini söylemek de kolay değil. Yalan haberler olması gerektiği kadar itiraz görmüyor. Hatta, “Gazetedir, ne yapsa yeridir” anlayışının hüküm sürdüğünü söylemek de pek yanlış olmaz.
Yalan, yanlış ve okuyanı kasten yanıltan haberler noktasında 28 Şubat 1997 süreci dikkat çekici bir dönemdir. O günlerde gazetelerde yer alan bazı haberler insanların yanıltılmasını hedef alıyordu. Maalesef yalan haberlere karşı mücadele edilmeye çalışılsa da çoğu zaman “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş” oluyor.
28 Şubat 1997 sürecinde ‘yalan haber’lerden mağdur olan bazı insanların, bazı gazetecilerin ve bazı siyasetçilerin günümüzde yalan ve yanlış haberleri adeta teşvik ettiğine şahit olunuyor. İnsanları yanıltıcı o kadar haber yayınlanıyor ki takip edip itiraz etmek bize zor. Dış politikadan ekonomiye kadar pek çok konuda insanları yanıltıcı beyanlarda bulunulmuyor mu? Bunlar da bir çeşit ‘yalan haber’ değil mi?
Açıklanan bir araştırmaya göre Türkiye sahte habere en çok maruz kalan ülkelerin başında geliyor. Reuters’in “Dijital Haber Raporu”nda 37 ülkedeki haber tüketicilerinin alışkanlıkları ve davranışları incelenmiş. Türkiye, Malezya, Brezilya ve İspanya’da ankete katılanların büyük bir kısmı (% 65) görüşlerini herkese açık platformlarda dile getirmenin başını belâya sokacağını düşünüyormuş. Aynı araştırmaya göre Türkiye bu konuda dünyadaki en endişeli kullanıcılara sahip. Türkiye’de ‘haberlere güvenirim’ diyenlerin oranı % 38 iken kendi takip ettiği habere güvenenlerin oranı ise % 43 olarak açıklanmış. Yine Türkiye’de internette karşılaştığı bilginin doğru olup olmadığı konusunda endişe duyanların oranı ise % 60. Türkiye, ‘en az bir kez uydurma haber’le karşılaştığını belirten ülkeler arasında birinci sırada yer almış. Bu oran, her 10 kişiden 8,5’inin internetteki bilgilerin doğruluğundan endişeli olduğu Brezilya’dan bile yüksek çıkmış. (teyit.org, 17 Haziran 2018)
Anketin yapıldığı tarihe bakıp “Şimdi durum daha farklı. Artık yalan, yanlış ve yanıltıcı haberler gazete ve televizyonlarda yer almıyor” diyebilir miyiz? Keşke diyebilsek, ama maalesef bu noktada müsbet bir gelişme olmuyor. Yalan, yanlış ve yanıltıcı haberlere yer verenlere karşı hiçbir ciddî itiraz yükselmiyor.
Hele bazı magazin gazeteleri var ki düşman başına! Onlara göre emeklilere her gün zam geliyor. Çoğu insan da bu ‘yalan’ haberlere yer veren gazeteleri bile bile alıyor ki asıl bunu anlamak mümkün değil. Yalan haberlere itiraz etmeyen bir kamuoyu, bir sistem, bir medya dünyası olabilir mi? Hem böyle yalan yanlış haberlere yer veriliyor, hem de insanların okumadığından şikâyet ediliyor. Ciddî bir okuyucu denetimi olsa, bilerek ve kasten yalan haberlere yer veren gazeteler okuyucu nezdinde cezalandırılsa, satın alınmasa o gazeteler yayın hayatına devam edebilir mi?
Yalan, yanlış ve yanıltıcı haberlere yer veren gazeteler en başta doğru haberlere yer veren gazetelere zarar vermiş oluyorlar. Yalan haberlere yer verenler bir müeyyide ile karşılaşmayınca medyaya olan güven tamamen sona eriyor ve “haber” denildiğinde “yalan” akla geliyor. Sonra da insanlar gazetecilerle karşılaştığında “Ben gazetecilerden korkarım” deme ihtiyacı hissediyor. Haklılar, çünkü insafsız gazeteciden diğer gazeteciler dahi korkar ve korkmalı.
Medya dünyası ne edip etmeli ve yalan haberlere son vermenin bir yolunu bulmalı.