"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ehven-i şer ne demektir?

22 Mayıs 2011, Pazar
Ehven, tanım itibariyle, “daha zararsız, daha hafif, kolay”; şer ise, hayrın karşıtı olup, “kötülük, fenalık, meşrû olmayan her türlü iş” demektir.
 Terkip olarak da ehven-i şer ise, diğerlerine kıyasla zarar ve fenalık bakımından daha hafif olan kötülük anlamında kullanılır.
Ehven-i şer kavramı, siyasî ve hukukî sahada kullanılan bir tabir olmakla beraber, insanların hayatında önemli bir hareket tarzını da tanımlar. Her akıllı insan, hayatında karşılaşabileceği bazı kötü alternatiflerin içerisinden—başka seçenek şansı yoksa—daha az zararlısını tercih ederek zararı asgariye indirmeye çalışır. Buna günlük hayattan örnek verilebileceği gibi, öğrencilik, askerlik, ticaret vs. hayatındaki bazı önemli kararların alınması açılardan da örnekler bulunabilir. Düşman karşısında sıkışan bir ordunun zararı en aza indirgeyen bir tercih yapması, ticaretle uğraşan bir insanın sıkıntıya girdiği bir dönemde kaynaklarını en verimli bir şekilde kullanarak zararı en aza indirmesi, kangren olmuş bir ayağın kesilmesi hep bu tür mülahazaların meydana getirdiği bir davranış biçimidir.
“Hilkatte hayır asıl ve esas, şer ise tebeîdir. Hayır küllî, şer ise cüz’îdir.” (Muhakemat, s. 44) Şerler ise hayırları göstermek ve fark ettirmek içindir. Çünkü her şey zıddı ile bilinir. Karanlık olmazsa ışık, soğuk olmazsa sıcaklık fark edilmez, ölüm olmazsa hayatın değeri anlaşılmaz.
Adalet, hak sahibine hakkını vermek ve haksızı cezalandırmak, yani zulüm ve tecavüze engel olmaktır. Peygamberimiz (asm), “Zalime de, mazluma da yardım ediniz” buyurmuşlardır. Sahabeler, “Zalime nasıl yardımcı olalım?” diye sorunca Hz. Peygamber (asm), “Zulmüne engel olmak, onu zulümden çekmekle” cevabını vermişlerdir. (Buhari, İkrah, 7)
Ehven-i şer, zulmü önlemeye çalışmaktır. Bu ise bir adalet-i izafiyedir. Adalet-i izafiye ise, “Küllün selâmeti için, cüz’î zararları kabul eden, büyük zulüm ve haksızlıkları önlemek için az bir zarara rıza gösteren bir adalet-i nisbiyedir (göreceli adalettir).”
Bediüzzaman, “Şerr-i cüz’î (küçük şer) için hayr-ı kesîri (büyük hayrı) tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesîri (büyük şerri) işlemek demektir. ‘Ehvenüşşerri’ ihtiyar elzemdir.” (Muhakemat, 23) der. Adalet-i izafiye küllün selâmeti için cüz’ü feda eder, cemaat için ferdin hakkını nazara almaz. Ehven-i şer diye bir nevî adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahza (tam adalet) kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez; gidilse zulümdür. (Mektubat, 57)
Ehven-i şer, şerden kurtuluşun ifadesidir. Hayrın olmadığı ve şerlerin istilâ ettiği bir durumda hayra yol açmak, şerden kaçmak için yapılacak bir eylemdir. İki şerli işin en az zararlısını tercih etmektir. Bu durumda ehven-i şer, şer değil, bir nevî adalet-i izafiyedir.
Mecelle’de “Ehven-i Şerreyn (kaçınılmaz iki şerden hafif olanı) ihtiyar olunur” (Mecelle, 29) der. Çünkü iki şerle karşılaşınca—başka alternatif yok ve birinin tercih edilmesi zorunlu ise—hafif olanı işlenerek büyüğünün çaresine bakılır. (Mecelle, md. 28) ve “Daha şiddetli olan zarar, daha hafif olanı ile izale olunur” (md. 27) denmektedir. Bu ve benzeri prensiplerle, akıl ve mantığın rahatlıkla kabul edebileceği bir sistem dâhilinde genelde hukukî hayata bir esneklik ve istikrar kazandırılmasına ve adil bir dengenin kurulmasına çalışılmıştır. (H. Yunus Apaydın, Şamil İslam Ansiklopedisi, 2: 83)
Mecelle’de geçen bu kuralın hukuktaki uygulama örneklerinden biri şöyledir: Bir kimsenin çok değerli bir incisi yere düşüp, bir tavuk tarafından yutulmuşsa, incinin sahibi, tavuğun değerini ödeyerek tavuğu sahibinden satın alır (Mecelle, md. 902). Bu durumda tavuğun sahibi, tavuğu satmamazlık edemez. Şayet direnecek olursa, fiyatı kendisine ödenerek, tavuk ondan cebren alınır. Kural olarak bir kimsenin malını, rızası hilâfına satmak caiz değilse de, burada daha büyük zararı gidermek amacıyla, daha hafif olan zarara katlanılmış ve söz konusu kural gereğince, mülkiyetin dokunulmazlığı prensibine bir nevî sınırlama getirilmiştir.
Eğirdir Kaymakam Vekili İhsan Üstündağ, 1930 yıllarında bir mesele için Eğirdir Mal Müdürü, eczacı ve bir doktor ile Barla’ya giderler. Eczacı, “Allah, niçin şerleri yaratıyor?” diye itiraz eder. Kaymakam Vekili “Bunu Hoca efendiye sorarız” der. Barla’ya varınca Bediüzzaman’ı ziyarete giderler. Onlar daha sormadan Bediüzzaman:
“Şimdi size şerrin nasıl hayır olduğunu anlatacağım” diyerek söze girer: “Kangren olmuş bir parmağı kesmek şer değil; hayırdır. O kesilmezse, el kesilir. O zaman daha büyük şer olur. Demek, Allah bu şerri hayır için yaratmış. Siz eczacı veya doktorsunuz, bunları daha iyi bilirsiniz. Ayrıca, bir hindinin altına yumurta konsa, bunların çoğu bozulsa, azı hindi olsa, bu şerdir denilmez” diye ikna edici bir cevap verir. (Son Şahitler, 4: 300)
Siyasete ehven-i şer noktasından bakılmalı, niçin?
“Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ‘ehvenüşşer’ olarak bakınız. Daha ‘âzamüşşer’den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun.” (Emirdağ Lâhikası, s. 458)
Peki siyasette neden ehven-i şer? “Tam hayır” yok mudur? Bediüzzaman, buna da şöyle cevap verir: “..çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.” Yani siyaset arenasında mutlak hayrın yer alması bu zamanda mümkün görünmüyor. İslâm terbiyesi bozulmuş, siyasetin cinayetleri büyük ve din adına ortaya çıkan siyasetçi/siyasî hareket—ister istemez—dini siyasete âlet etmeye mecbur kalacaktır. (Emirdağ Lahikası, s. 386) Bu ise azamüşşerdir. Çünkü bu bozuk cemiyette imana güç vermek lâzımdır. İman kâmil olmayınca ibadet ve ahlâk ile ilgili hususlarda mesafe alma imkânı olmaz. Bu hususta yapılacak her çaba, boşa emekten öteye gitmez. Bunun için yapılacak en müsbet ve doğru tercih, bilhassa siyasette, iyiye götüren yola girmektir. Meselâ, bir öğrencinin pekiyi alması idealdir. Öğrenci çok zayıf durumda ise ondan pekiyi alması beklenilmez, o zaman birinci öncelik zayıfını kurtarmak için çalışarak geçer not almasını sağlamaktır. Bu ise ehven-i şerdir. İyiye ve Pekiyiye bu şekilde gidilebilir. Buna şerdir denemediği gibi ehven-i şerre de şerdir denilemez.
Bediüzzaman Hazretleri bu nedenle “Demokratlar komünistlik ve dinsizliğe karşı bize yardımcıdır.” (Emirdağ Lahikası, 423), “Ehven-i şer olarak desteklenmelidir.” (Emirdağ Lahikası, 424) buyurur.
Siyaset literatüründe kullanılan ehven-i şer kavramı, bazılarının nazarında, değişik mülahazalarla, ürkeklik ve kimliksizlikten öte bir anlam ifade etmemektedir. Buna göre şerler arasında tercih yapılmasının bir sapma, hatta ana daireden çıkma olduğu; hâsılı, İslam’a değil batıla hizmet olduğu düşüncesi—propaganda tarzında—daima işlenmiştir. Hâlbuki ehven-i şer bir mecburiyet hâlidir; eğer mecburiyet oluşmazsa bu anlamdaki ithamlar ve tenkitler haklılık kazanabilir.
İslâmî ve muhafazakâr camialarda, siyasî tercihlerin altında yatan sebepler, uzun süre zihinleri meşgul ettiği bilinen bir gerçektir. Ehven-i şer kavramı, Türkiye’nin şartları göz önüne alınarak, bazı camialar için siyasî tercihte anahtar görevi görmüştür. “Biz hayırız; ehven-i şer şerdir” diyerek meydana çıkanların nasıl “azamüşşerre” sebep oldukları çok tecrübe ile sabittir. O tecrübelerden de ehven-i şerrin şer değil, hayra giden yolu açmak olduğu ortaya çıkmıştır.
Okunma Sayısı: 12717
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı