İnsan yaratılışındaki câmiiyet sebebiyle birçok şeyden etkilenmektedir. Gördüklerinden, duyduklarından; izlediklerinden, okuduklarından…
Bu etkilenmenin de çeşitleri vardır. Sahip olduğumuz cüz’î irade aracılığıyla, etkenlerden iyi veya kötü yönde yaşayışımızda ve/veya düşünüşümüzde değişimler yapma cihetinde tercihler yapabiliriz. Bir üçüncü yol da ademdir ki; bu da yine şer olur. Bizi etkilemesi gereken; hayra sevk veya şerden içtinabı sağlaması gereken etkenleri görmezden gelmek, unutulmaya mahkûm önemsiz şeyler arasına atmak…
Son zamanlarda daha da bir gündemde olan milletçe okumadaki dibe vurmuşluğumuz kullanabilen için bir etken olabilir. Haberi duyup da ‘hımm…/vay be’ deyip geçmek değil de durup biraz düşünmek meselâ. Bu ortalamanın içinde yer alan ‘ben’ günlük okuma süresini aşağı çekenlerden miyim yükseltmeye çalışanlardan mıyım?
Burada önemli olan ise, bence, yükseltmeye çalışmak. Bir şeyler yapmak için asla geç değil. Ve hayatımızda değişikler yapıp, hayatımıza yeni bir şeyler katmak mutluluk verici. Hele de bu ‘bir şey’ okumak ise! Okuma değişikliğinin hayata kattığı mutluluğu da son zamanlarda kendi hayatımda azar azar denemeye başladım.
Oldum olası okuyucudan çok izleyici bir insanım. İzlemek de insanı etkileyip düşündürüyor, ama kitap kadar olamıyor gibi. Meselâ geçenlerde izlediğim Memleketimde Günbatımı (Byeonsan, 2018) filminde günbatımından bahsediliyordu. Taşrada büyüyen, ama şehir sevdalısı; babası ile yaşadığı problemler vb. sebepler ile memleketini terk edip sevemeyen gencimiz yıllar sonra memleketine dönüyor ve burada eski okul arkadaşları ve babası ile tekrar yüzleşmesi ile geçen olaylar anlatılıyor. Rap ve şiir çerçevesinde ilerleyen filmdeki günbatımını gencimizin lisede iken yazdığı bir şiir çok iyi ifade ediyor: ‘Benim memleketim terk edilmiş bir liman/Benim memleketim fakir olduğu için/Gösterebileceğim günbatımından başka bir şey yok.’
Günbatımını sevme sebebini şöyle açıklıyor genç: Uçsuz bucaksız gözüken açık gökyüzünü günbatımı dolduruyor. % 100 efektsiz günbatımı manzarası ile replikler birleşince şöyle bir tefekkür penceresi açılıyor dünyamda ve ülfet ne kadar da hayatıma hâkim olmuş diye düşünüyorum. Sabah soluduğum temiz hava lezzetini, uçsuz bucaksız gökyüzüne başımı kaldırıp seyretme zevkini tatmadan yaşar olmuşum.
Konumuza dönersek, bahsettiğim günbatımı, izleme dünyasının çok menfi yönleri arasından yakalayabildiğim müsbet bir yan. Üzücü de olsa nadir. Ancak kitapların daha farklı dünyaları olduğunu yeni yeni anlamaya başlar gibiyim. İlk şunu söylemek gerek ki, elhamdülillah bulunduğumuz daire hasebiyle Risale-i Nurlar ile çocukluktan beri haşir neşir olup, üniversitede de dershane nimeti sayesinde günlük düzenli okuma yapar hale geliyoruz, geleceğiz, geldik inşallah. Risale-i Nur’u biliyor ve okuyor olmanın insanın hayata bakışına, düşünüşüne kattığı ayrı bir zenginlik var. Belki bu zamana kadar -tam bir mazeret olmasa da- pek kitap okumayışımın eksikliğini hissetmememin bir tanecik yönü bu olabilir. Hayatım boyunca okuduğum kitap sayısını düşündüm. İlkokuldan liseye 40 kitap ediyor mu acaba?
Belki biraz zaman öldürme amaçlı, biraz da yeni bir adım atma isteği ile üniversitenin merkez kütüphanesinin koridorlarını tek tek gezdim bu dönemin başında. Japoncadan çeviri kitapların bulunduğu rafları da böylelikle keşfetmiş oldum. Bakarken adını çok duyduğum Haruki Murakami’nin iki tane ince ve resimli kitabını buldum ve aldım. Ve bir de minik İngilizce polisiye kitabı aldım. Kitabın birini eve dönüş yolunda yarıladım ve birkaç gün içerisinde üçünü de bitirdim.
Kim ne kadar zamanda ne kadar çok, kalın kitap okur bilemem, ama ben bu üç ay içinde çok da kalın olmayan yedi kitabı okudum ve 8. kitabımı bitirmeme 50 sayfam kaldı. Bu benim gurur kaynağım. Kitap okuma alışkanlığı hiç olmamış ben, her gün düzenli okumasam da bir şekilde kitap okuyup onları tamama erdirmeye gayret ediyorum ve elhamdülillah tamamlanıyorlar da. Hatta yeni kitap bile aldım ve daha çok da almak istiyorum. Ama öncelikle sabırla rafları bekleyenlerde, emeğe saygı (!).
Sonuç, lâfın özü benim için ‘Asla geç değilmiş, okumak!’ Sizin için ne? Hayatınıza katmak istediğiniz yeni, değişik bir şeyler var mı? Okumak gibi…