İnsanın fıtratında var olan bir hased duygusunu ahlâkî prensiplerle insan faydalı hale getirebilir.
İnsan fıtratında hased duygusunun yanında bir gıbta duygusu vardır. Biri tavsiye edilmiş, diğeri de zemmedilmiştir.
Sosyal hayatta birbirine benzeyen öyle duygular vardır ki; bunlar çok defa birbirine karıştırılır. Hased ile gıbta, tevazu ile tezellül, vakar ile tekebbür, israf ile cömertlik ve iktisat ile cimrilik v.s. Bunlar zahirde bir benzerlik taşısalar da hakikatte zıttırlar, biri öğülmüştür, diğeri zemmedilmiştir. Hased ile gıbta birbirine benzeyen zıd hasletlerdir. “Mü’min gıbta; münâfık haset eder” sözü bu iki esası izah eden en önemli açıklamadır.
Bediüzzaman, Mektubat adlı eserinde hasedin ne kadar zararlı bir zulüm olduğunu şöyle açıklar: “Haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.”1
Hased şöyle anlatılmıştır: “Hased, birinin elde ettiği nimeti, makamı, serveti ve huzuru çekememektir. Bu nimetin o kimsenin elinden gitmesini veya sadece kendisine ait olmasını istemektir.2
Hz. Peygamber (asm), hasedin tehlikesinden şöyle bahseder: Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resûlulah (asm) buyurdular ki: “Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu -râvi dedi ki: Veya kuru otu- yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir.”3
Bir başka hadiste de şöyle anlatılmıştır: Hz. Zübeyr (ra) anlatıyor: Resûlullah (asm) buyurdular: “Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim, sizler iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın.”4
Bu hadisin açıklama ve izah sadedinde İbrahim Canan şöyle bir görüşe yer vermiştir:
“Hz. Peygamber (asm) önceki ümmetlerin yıkılmasına sebep olan içtimâî bir marazı dâu’l-ümem diye isimlendiriyor. Bu hastalık hased ve buğzdur. Bazı şârihler bunu, eski milletlerin âdeti diye anlarlar.”5
Hased, hastalık olarak belirtilmiş olmasına rağmen caiz oldukları yer de vardır. Hesedin caiz olduğu yerler şöyle açıklanmıştır:
İbn-i Ömer (ra): “İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur’ân-ı Kerîm’i nasip etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâlâ ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder.”6
Bir başka hadiste de şöyle nakledilmiştir: İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (asm) buyurdular ki: “Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah’ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse.”7
Hased, sosyal hayatımızda insanların birlikte hareket etmedeki güven duygusunu yok eden bir hastalık olduğunu Bediüzzaman Hutbe-i Şamiye adlı eserinde şöyle ifade eder: “İçerisinde dayanışma bulunan bir cemiyet, durgunlukları harekete geçirmek için yaratılmış bir âlettir. İçerisinde hasetleşme bulunan bir topluluk da, hareketleri durdurmak için yaratılmış bir araçtır.”8
Dipnotlar:
1- Nursî, Said; Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul- 1994, s. 253.
2- El-Isfahani, Ebu’l-Kasım bin Muhammed elma’ruf birrahib; Müfredat, s. 118.
3- Ebu Dâvud, Edeb 52, (4903).
4- Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 57, (2512).
5- Canan, İbrahim; Kütübü Sitte, c. 6, s. 323.
6- Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 20, Tevhid 45; Müslim, Müsâfirin 266 (815); Tirmizî, Birr 24, (1937).
7- Buhârî, İlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ’tisam 13; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 268, (816).
8- Hutbe-i Şamiye, s. 130.