"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Hayattan canlı ölüm”

Hasan Yüksel
27 Eylül 2018, Perşembe 02:02
En son ne zaman bir mezarlıktan geçti yolunuz ya da en son ne zaman bir mevtânın gömülmesine şahit oldunuz?

Çoğu insan korkar mezarlıklardan. Oysa mezarlıklar, gören insanlar için ibretlerle doludur. Okunmayı bekleyen sessiz bir kitap gibi, görebilen insanlara yüzyıllardır ibret dolu derslerini anlatırlar.

Her mezarlık muhakkak düşündürür insanı, ama Karacaahmet daha bir başkadır. Oradaki servi ağaçları, ölüme karşı farklı bir huzur verir insana... Dışarıdaki koşuşturmaya nazaran sükûnet ve huzur havasını hissedersiniz Karacaahmet’te. Nitekim Fransız şair Theophlle Gautler 1852 yılında Karacaahmet Mezarlığına yaptığı ziyaretindeki hissiyâtını şöyle anlatır: “Müslüman mezarları; gerek taşları, gerekse altın renkleriyle yattığı servi ağaçlarının gölgesinde, bir ölü mekânından çok, âdeta ebedî istirahatın birer köşkü gibidir. Orada geçirdiğim saatler esnasında, içimde tatlı bir hayâle dalmaktan başka hisler uyanmadı. Karacaahmet’te ölüm korkusunu unuttum.”

 Karacaahmet’te ölümle hayatın çok yakın komşu olduğu hatıra geliyor. Özellikle mezarlığın doğum hastanesiyle karşılıklı olması bu mânâyı tamamlayan bir manzara oluşturuyor. Zira yolun bir tarafında Zeynep Kâmil Doğum Hastanesi’nde yeni hayatlar dünyaya gelirken, yolun diğer tarafında Karacahmet’te, biten hayatlar toprağa veriliyor. Aradan geçen yol da doğumla ölüm arasındaki kısacık hayatımızı temsil ediyor sanki. Bir anlamda Peygamber Efendimiz’in (asm) “Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz, harab olmak için binalar yaparsınız” hadisini tasdik edercesine, her yeni doğan bebeğe ölümlü olduğunu ihtar ediyor Karacaahmet.

Merhum Necip Fazıl, İstanbul şiirinde şöyle der:

“Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...”

Mezarlıklar da bizler gibi ağlar mı acaba? Meselâ bir bebeğin ölümüne ağlar mı mezarlıklar? Münker Nekir’in suâllerini cevaplayamayanların haline ağlar mı? Ya da bir ehl-i imanı kucakladığında sevinir mi? Bediüzzaman, fedakâr talebesi Hafız Ali’nin vefatının ardından şöyle demişti: “Ben hem kendimi, hem sizi, Risâle-i Nur’u tâziye ve merhum Hâfız Ali’yi ve Denizli Mezaristanı’nı tebrik ediyorum. Meyve Risâlesi’nin hakikatini ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkalyakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda âlem-i ervahta seyahate gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahate çekildi.” Hafız Ali’yi misafir ettiği için Denizli Mezaristanı’nın tebrik edilmesi çok manidardır. Fani dünyanın kasvetli havasından kurtulmak için huzur ve sükûn mekânı mezarlıkları ziyaret etmemiz gerektiği gibi... Ne mutlu ölümün hakikatını anlayabilenlere. Selâm olsun, öldüğünde, ardındakiler ağlarken, mezarlığını güldürebilenlere..

Okunma Sayısı: 3586
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı