"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Okuyarak geçen bir ömür

Hatice Aydoğan
21 Ekim 2018, Pazar
İnsan okur okur, kendini okur, kâinatı okur, Kur’ân âyetlerini okur. Risale-i Nur okur. Ve insan okudukça öğrenir, öğrendiğini sanır. Hâlbuki bu okumaların bir de uygulanması gerekir.

İnsanoğlu başına gelen olaylarda ve musîbetlerde ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini, hareketlerini okuduklarının ışığıyla belirleyebiliyor. Evet, önemli olan okuduklarımızı yaşamak ve tatbik etmektir.

Beş buçuk ay önceydi. Bir Cuma akşamı dostlarımı ve öğrenci kardeşleri çaya Risale-i Nur okuması ve kaynaşma sohbetine dâvet etmiştim. Ninemin de ölüm yıl dönümüne denk gelen bu gecede hatim duâsı da yapalım diye düşünmüştüm. Hayırlarla dolu bir akşamın hazırlıklarına devam ederken, çalan telefon ve kardeşimin sesi… “Abla yetiş babam gidiyor.” İlk aklıma gelen ölüm oldu. Elime anahtar ve telefonu alıp arabaya atladım, köydeki evimize doğru sürdüm. Kardeşime “ne oldu, neredesiniz?” bile dememiştim. Yollarda geçen zaman diliminde, dilimde “Allah’ım yardım et, Allah’ım sen koru. Rabbim sen çekemeyeceğimiz yükle imtihan etme.” sözleri ve gidince ne ile karşılaşacağımın bilinmezliği içinde geçen ve bitmek bilmeyen bir yolculuk...

- Babam... Bildim bileli, elinde kırmızı kitapları, gazetesi… Üstadının dâvâsını dâvâ edinen, maddî olan her şeyin önemsiz olduğunu, maneviyatın, dostluğun hep önde olduğunu, hayatında yaşayarak gösteren adam… Kendisi askerden önce tanımış Risale-i Nurlar’ı, bir mahalle arkadaşının sayesinde tanımış. Önce minik minik sohbetler, beraber namaz kılmalar… Askerlik girer araya, orada da başka bir arkadaşı Risale-i Nur verir. Çarşı izninde camiye gider, okurlar. Bolu’ya dönünce ilk defa sohbet ortamına götürülür, endişe vardır içinde, acaba nasıl birileriyle tanışacaktır diye düşünür. Rahmetli Fazlı Çelebi babamı karşılar. “Hoş geldin kardeş.” der ve babacan ağabey tavrıyla sımsıkı kucaklar. O ses ve kucaklama doğru yerde olduğunun hissiyatını verir. O günden bu güne her ne zorluk ve şartta olursa olsun, Kur’ân’ıyla, Risale ve gazetesiyle bütünleşmiştir adeta. Ben de babamı bildim bileli hep okur. Hayatının her bir boşluğunu okumakla doldurur. Bizlere ve etrafındaki dostlarına önemli bulduğu yerleri işaretler. Gazeteden makaleler keser, “bak burası çok önemli” diye ikazlar yapar. Cüzdanında paradan çok gazete kupürleri vardır, ihtiyaç anında çıkarıp okumak için… Arabasında dahi Risale-i Nur’u vardır.

- Canım babam gece yatağındayken hastalık yakalamış onu, beynine pıhtı atmış ve sonra beyin kanaması geçirmiş. Geç vakitte ulaşmamız, annemin yanında olmayışı zor durumlar yaşattı. Ve imtihan başladı… 4 gün süren yoğun bakım, doktorların her şeye hazırlıklı olun sözleri… Eller duâya açıldı, gözlerde yaşlar, dostlarının hastaneye akını… İştirak-i amal düsturuyla okunan tahmidiyeler, çekilen tesbihler, duâlar bize cemaat şuurunu ve yalnız olmadığımızı bir kere daha hissettirmişti.

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” sözü ne kadar doğru... Köye okuma ve tefekkür için yalnız gitmişti. Babamı ambulansa alırlarken gördüm ki balkonda Hizmet Rehberi arasında gözlüğü, yattığı odada Cevşeni arasında takvim kâğıdı, bahçedeki çardakta Şuâlar… Rabbim bizlere de böyle okuma aşkı versin.

Babam mı? Şu an çok iyi… Yoğun bakımdan servise alındı, 10 gün orada kaldı. Sağ tarafı felçti, durmadan ben ona Hastalar Risalesi’ni okudum, annem okudu, 90 gün de fizik tedavi gördü. Biraz hafıza bulanıklığı da yaşadı. İsimleri, kişileri bilmiyordu, torunlarının isimlerini hatırlamıyordu, ama Risale-i Nurlar’ı unutmamıştı. Biz okurken rahatladığını, mutlu olduğunu söylüyordu. Ona sûreleri okutuyordum ağır ağır.

Aklıma geldi sordum, “1. Söz’de ne var baba?” Besmele dedi. “4. Söz?” dedim. Namaz dedi. “İhlâs nerede?” dedim, 21. Lem’a dedi. Gelini ve damadının isimlerini sordum, dudak büktü, torunlarını sordum, yine dudak büktü, hatırlayamadığını söyledi.

İşte yaşayan bir örnek…

İşte benim kahramanım… Babam Mehmet Aydoğan.

Şu an hastanede değiliz. Annemin gözetiminde işlerini ve ihtiyaçlarını görebiliyor. Yakınımızdaki camiye Cuma namazlarına annemle, öğlen ve ikindi namazına da okuldan koşarak gelen torunuyla gidiyor. Yürümekte ve kolunu kullanmakta zorlansa da yapabiliyor. Sohbetlere dahi katılıyor. Ve şu an odasında durmadan Risale-i Nur, Cevşen okuyor. Hafızası da yerine geldi. Kocaman bir ELHAMDÜLİLLAH diyoruz.

Bir imtihan biter, bir diğeri başlar. Rabbim çekemeyeceğimiz yük vermesin. Yaşadıklarımızı hayırlara çıkarsın. Rabbim bizleri okumaktan ayırmasın. İlk emir ve âyetin ” İKRA” yani “OKU” olduğunu unutmayalım. Zübeyir Ağabeyin. “Kabirde okuyamazsın şimdi oku. Dem ve damarlarına varıncaya kadar oku.” sözleri kulaklarımızda olsun.

Okunma Sayısı: 2128
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı