"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Damla olabilmek

Havva KÜÇÜK KONUR
20 Ağustos 2017, Pazar 00:15
Gecenin karanlığını sessizliğiyle boğan bir ses doluyor kulaklarıma.

En girift dehlizlerde çıkmaza giren, labirentlerde yolunu şaşıran, yorgun kaldırımlarda başını kaldıramayan bir ses... Her türlü yoğunluğun, yorgunluğun, kulakları dolduran onca şeyin içinden sıyrılıp varlığını duruşuyla haykıran, sessizliğiyle ilân eden, gönüllere mührünü mahcubiyetiyle vuran bir ses…

Bir damla hâlelendiriyor gönlümü. Uzun yollardan gelmiş nâçâr bakışlarım düşüyor yere. Bedbin, bezgin, mecalsiz…

“Sen gönlüme düşen, hicranıma dokunan, yolumu sarmalayan… En beklemediğim anda, en yoğun zamanımda, en sıkışık ânımda aniden önüme çıkan… Dünyamı karartan, beni mefluç bırakan, yakan, yıkan, kaybolan…”

Bir şeyler akmalı içime. Tohumun yağmurla buluşması gibi bir buluşma olmalı sonra. Yeşermeli, yeşermeye dair ne varsa... Karanlıklar çiçek açmalı, sükût çığlık olmalı, yarınlara.. Sessizlik bir damla olmalı, akmalı yavaşça yüreklere. Susmalı her şey, susmalı.. Fısıldamalı sessizliği. Karanlığa resim çizmeli elleriyle. Kimseye belli etmeden iki damla yaş koymalı sonsuzluğa. Başını eğip kimselere göstermemeli yüzünü. Sessizce yol alan yaşları olmalı insanın. Süzülen, yıkayan, ateşgedeleri söndüren iki damla yaş…

Her damla bir ruhtur okuyabilene. Her damla emirber neferdir. Her insan bir damladır toprağa düşen. Her ruh bir kıvılcımdır. Geceye meftun yürekler her bir damla ile sarsılırken, sessizlikle kâinata meydan okuyorlar. Her damla buharlaşan, durulan, kaybolan bir kabiliyetteyken, damlaların birlikteliğidir bir bütün ifade eden. Her varlık bir resmin tamamlayıcısıdır. Her mevcud bir başka resmin eksiğidir, fazlasıdır. Varlığı anlamlandıran onun tamamladığı bütündür.

Her cüz’ bir küll’ün, her cüz’î bir küllînin parçası olmak ister. İnsan da ancak cirminin ve cisminin küçüklüğünü, kifayetsizliğini, kusurlarla âlûde mahiyetini bilerek bütünleşmelidir. 

Kendini tanıyan, varlığını keşfeden, eksik ve fazlalıklarını, kabiliyet ve donanımlarını bilen insan, hangi bütünün parçası olacağını iyi seçmelidir. “Bir buz parçası nevindeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.” Eğer siz bir damla su buzuysanız, bir süt havuzuna şahsiyetinizi atarsanız, kimliğiniz sönecek, kabiliyetleriniz ölecek ve siz hiçbir yarar sağlayamayacaksınızdır. Yarar sağlamadığınız gibi belki zarar bile vereceksinizdir varlığınızla. Eğer bir Lahor çividi damlasıysanız, ya da Bedahşi laciverdiyseniz sadece bir ebru teknesinde anlam kazanırsınız. “Şahsiyet ve enaniyetini bir havuzda eritme”; kabiliyetlerini, şahsiyetini, değerlerini silmek, kaybetmek değil, bilâkis onlarla bir değer bulmak, değer katmaktır.

İnsan “ben” dedikçe silikleşir, anlamsızlaşır; kimliğini kaybettikçe amaçsızlaşır. Abdülmuhsin Ağabey’in Tarihçe-i Hayat’ta geçen bir mektubunda dediği gibi, “Risale-i Nur’a giren allâme de olsa, Risale-i Nur’un talebesidir.” Şahsî meziyeti, ilmi, takdiri, yorumu ne kadar parlak olursa olsun, bu daire bütün damlalara bir bütün olacak uzunluktadır. Herkes kamet-i kıymetince vardır. Aslolan bu dairede şahsiyetini eritmek, benliğini çürütmek, ehil olmayan yabanî taraflarını budamaktır. Ne kadar ilim sahibi olursa olsun, nefsinin eksiklerini görebildiği, benliğinin kalın buzlarını kırabildiği, Risale-i Nur’un rahle-i tedrisine bütün acizliği ve hiçliğiyle “talebe” ünvanıyla çökebildiği ölçüde talebedir.

Hasan Feyzi Ağabey buna güzel bir örnektir. Melami tarikatının Denizli’deki şeyhi olan Hasan Feyzi Ağabey, Üstad’ın Risalelerini okuyup kendiyle de tanışınca, vazgeçer şeyhlikten, hocalıktan… Herşeyini bırakır, Üstadın yanına gider. Üstad onu kabul eder. Risalelerin farklı yerlerinde ismi çeşitli şekillerde geçer. Muallim ve şairdir aynı zamanda. 

Üstad Denizli’den ayrılırken, ruhunun terennümlerini anlattığı o meşhur dizelerini Üstadın kucağına bırakır.

“Çekilip nur-u hidayet yine zindan olacak

Yine firkat, yine hasret, yine hüsran olacak..”

Üstad Emirdağ’da şiddetli zehirlenir. Onun ağrılarının arttığı zamanda Hasan Feyzi Ağabey de Denizli’de rahatsızlanır. “Dahi nezrim bu ki, canım sana kurban olacak” dizelerindeki duâsını Cenâbı Hak kabul eder. Ve kısa süre sonra Hafız Ali misillü Üstadının bedeline istikamet şehidi olur. 

Sizi eksikliğiniz ve fazlalığınızla, yapabildikleriniz ve yapamadıklarınızla, kimliğiniz ve kişiliğinizin her cevriyle kabullenmiş bir bütün bulursanız, parçası olmaktan, bendesi kalmaktan korkmayın.

Rabbim istikametten ayırmasın…

Okunma Sayısı: 1893
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan çalışan

    20.8.2017 11:16:32

    Her cüz’ bir küll’ün, her cüz’î bir küllînin parçası olmak ister.Diyorsunuz. Bediüzzaman da bu konuda "Şu kainatın mevcudatına nazar-ı dikkatle bakılsa görünür ki,cüz'iyat gibi külliyatın dahi birer şahs-i manevisi vardır ki bierer vazife-i külliyesi görünüyor."tesbiti ile bizlerin bu halka-i zikrin içinde bulunmamızın eşref-i mahluk olmanın geregi olarak gösterdiği gibi,sizin de ifadelerinizde," İnsan da ancak cirminin ve cisminin küçüklüğünü, kifayetsizliğini, kusurlarla âlûde mahiyetini bilerek bütünleşmelidir." cümlenizi teyyid ediyor. Ayrıca, kendini tanıyan, varlığını keşfeden, eksik ve fazlalıklarını, kabiliyet ve donanımlarını bilen insan, hangi bütünün parçası olacağını iyi seçmelidir.meselesinde verdiginiz örnek çok harika olmuş

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı