Sabahın serinliği her yeri kuşatıp dem ve damarlara işlerken, bir nur iniyor gökten. Kuşatıcı bir nida, kapsayıcı bir ruh belki...
Sekinet halinin hava zerrelerine karışıp zamana kendini massettirmesi, pek çok zehri, zararlıyı yutup kendine raptetmesiyle sonuçlanıyor. Âdeta her zerre, Ramazan'ın ruhunu yaşıyor, hiçbir zararlıyı taşımıyor, ulaştırmıyor, emmiyor. Orucun bizatihi uygulayıcısı ve tatbik edicisi oluyor.
Ramazan'ın damıtılmış hali oruçta gizli. Sadece yeme içmeyi terk etme olarak görülmemesi gereken orucun, hislere, lâtifelere, hücrelere, zerrelere bakan bir yüzü, özü var. Kâinata dolan sükûnetten her bir zerrenin istifadesi var. Âleme yayılan hissiyâtlardan çiçeğin, ağacın, kuşun, mevcudâtın kamet-i kıymetince alacağı var. Orucunu tutmayan insan, mevcudata ters düşmüş, onların fıtrî hallerine yabancılaşmış olur. Akıntıya karşı kürek çekenin hali neyse, Ramazan ayında oruçtan istifade etmeyen insanın ruh hali de öyle olacaktır.
Oruçta öngörülen başta yeme içmeyi terk ile birlikte, daha başka doldurulması gereken boşluklarının salık verilmesi bundandır. Çünkü yeme içmeyi Allah’ın rızası için terk eden insan, Ramazan’ın kâinata sirayet eden bu şifabahş haline bütün bedenini ve ruhunu açmış, onun kendisini yeni baştan imar etmesine izin vermiş olur. Bu halin ahlâka ve yaşantıya katkısı olacaktır elbette. Ramazan’ın, orucun değiştiriciliğine kucak açmış insan ruhu, hayata kattığı değerlerini arttıracak, oruç tutan bütün zerrelerle insaniyete katkı sağlayacaktır.
Oruca, orucun değiştiriciliğine, oruca el açmış bekleyen âzâlarımıza, zerrelere merhaba!