Bir ince sızı yağıyor içime bir yerlerden. Bir manevî ferec bekliyorum azimle. Gözyaşım akıyor, ellerim karıncalanıyor. Bekliyorum. Biliyorum, bir yerlerden çıkıverecek rahmet bulutları. Bir çölün suya hasreti gibi bir beklenti benimkisi. Sessiz, içten, sakin…
Ramazan sakin tarafımı besliyor. Ramazan sessizliğimi haykırıyor dünyaya. Sükûnet… Bu ne yaman bir kelimedir anlayabilene. Bu ne duru bir ifadedir algılayabilene. Varlığını sadece kendisiyle anlatan bir kelimedir. Hem her şeyi anlatır, hem de hiçbir şeyi anlatmaz. Hem çok doludur, hem de bomboş. Her şeyi çıkarırsın ondan, her kelimeyle yan yana koyarsın. Hem için yandığında, hüzünle doluysan, gözlerin nemliyse gider; hem de sevinçle kıpır kıpırsan, coşkuyla yan yanaysan, bir çocuk gibi sebepsiz gülümsüyorsan. Yaşayanın sadece içini kendinin doldurduğudur aynı zamanda.
Ramazan’ın ruhu bizim ona koyduklarımızdır. Bu ayın hatırlattıkları herkesin gizli bahçesidir. Herkese hatırlattıkları, yaşattıkları farklıdır. Yaşananlar, yaşatılanlar, yaşananlardan arta kalanlar her yürekte, her gönülde farklı akis bırakır.
Sessizliğin rahatlatıcı etkisi Ramazan’da saydamlaşır, incelir ve nüfûz eder her bir mü’minin dünyasına. Yeme-içmeden teberi eden her bir nefs, kendi iç yolculuğunun baş döndürücülüğünde, bir yol tanımlar kendine. Ubûdiyete, tasaffîye, ruhî imtizaca aralar kapısını. Cenâb-ı Hakk’ın vaz’ ettiği emirleri, ritüelden öte anlamaya, kavramaya çalışır. Sessizliğiyle işler kulluk gergefini, sükûnetiyle nakışlar.
Sükûnete, sessizliğe merhaba!