Yapılan haksızlıkları, uygulanan kanunsuzlukları görmek için hukukçu olmaya gerek yok.
Vicdan sahibi olmak yeterli. En ümmi bir insanın dahi fark edeceği hukuksuzluklar işleniyor. Hakaret ve haksızlık sınırlarını aşan nice masumlara, mazlûmlara reva görülen bu keyfiliklere, bu zulümlere seyirci, sessiz kalmakla yetinmeyip, alkış tutanların varlığı da bir başka acı garabet tablosu!...
“Ne istediler de vermedik?” itiraflarıyla devletin bir çok maddî mânevî imkânlarını vermek suretiyle, bütün faaliyetleri taktir ve teşvik edilerek, gerek yurt içinde, gerek yurt dışında büyüyüp, güçlenmesi için her türlü destekte bulunduktan sonra da “bilememişiz, aldanmışız.. Bunlar vatan haini ve darbeci imiş.. Allah ve milletimiz bizi affetsin..” gibi itiraf ve pişmanlıkların yetkililer açısından inandırıcı ve kabul edilebilir bir mazeretleri olabilir mi bilemiyorum.
Yetkililerin bu itiraflarının, aldanmalarının ve pişmanlıklarının geçerli olduğunu kabul ettiğimizde o zaman; “biz bu cemaatin hain darbeci illegal bir örgüt olduğunu bilmiyorduk; bilseydik katiyen böyle bir yapılanmaya girmezdik..” diyerek samimî itiraf ve nedametlerde bulunan onbinlerce kadın-erkek gariban masumlara; ”yok siz bilerek bu suçları işlediniz...” deyip içeri tıkmanın vicdanî bir yanı veya kanunî bir dayanağı var mı bilemiyorum!
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” âyet-i Kerimeden hareketle ceza kanunlarında da “suçun şahsiliği esastır” hükümlerinin işaret ettiği gibi, işlediği suçun cezasını failin kendisinin dışındaki en yakın akrabaları, arkadaşları, cemaati, partisi sorumlu tutulamaz. Hal böyle iken suçlu suçsuz ayırımı yapmadan toptan bir cemaatin hepsine karşı linç hareketine kalkışmanın vicdanî veya kanunî bir dayanağı var mı acaba?
Yargının değil de siyaset kurumunun malûm cemaatin yapısıyla ilgili olarak ”Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” tesbitinde bulunmasının hukukî bir dayanağı var mı? Bu ve benzeri tesbit, tahlil ve değerlendirmelerde bulunmak yargının işi değil mi? Bu şekilde siyasiler yargıya müdahalede bulunmuş olmuyorlar mı?
Yetkili siyasilerin cemaattaki “ibadet, ticaret, ihanet” tasnifinin doğru olduğunu kabul etsek bile; Cumhurbaşkanının; “aklı olanlar kaçtı; aklı olmayanlar tuzağa düştü” tesbitlerine göre gerçek suçlu darbeciler bir şekilde akıllarını kullanarak, yakayı ele vermeden kaçtılar; aklı yetmeyen, belki de darbe ile darbecilerle hiç- bir ilgisi, irtibatı olmayan masum garibanlar da kurulan bazı tuzaklar neticesinde hapishaneleri boyladılar. Nitekim kanlı darbenin üzerinden geçen bunca zamana rağmen halen gerçek hainlerin gün yüzüne çıkarılmaması ve tabanı ibadet olarak adlandırılan darbe ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, namazında ibadetinde olan on binlerce masumun işinden, aşından edinilerek, hapishanelere doldurulması Cumhurbaşkanın dediği gibi kurulan bir tuzağı akla getirmiyor mu sizce? En büyük savaşlarda dahi kadınlara, çocuklara, yaşlılara, hastalara dokunulmasına cevaz olmadığı halde, şimdi başarısız bir darbenin akabinde, on yedi bin kadının, altıyüz civarında çucuğun, nice hasta ve yaşlının hapishanelere tıkılması hangi kanun ile, hangi vicdan ile izah edilir?