“Zulüm devam etmez; küfür devam eder” tesbitinden hareketle şu veya bu şekilde zulmün halen devam ediyor olması ne ile izah edilebilir?
Bu dünyadaki imtihanın bir gereği olarak kıyamete kadar küfrün devam edeceğini anlıyoruz; ama haksızlıkların, zulümlerin ilanihaye devam etmemesi gerekirken, gerek ülkemizde bilhassa da İslâm âleminde yapılan zulümlerin ardı arkası kesilmiyor. Bunun sebeb-i hikmeti nedir diye akla geliyor.
Herşeyden önce bilinmesi gerekir ki Yüce Allah (cc) kuluna zulmetmez. Durup dururken musîbet ve belâları vermediği gibi; sebepsiz yere de zalimlerin mazlûmlara masumlara zulmetmelerine müsaade etmez. Gelen bütün musîbet ve felâketler yaptığımız hata ve kusurlarımızın neticesidir. Birer ihtar-ı İlâhî ve ikaz-ı Rabbanidir.
Zalimlerin tasallutu ve belâlar bazen sınırlı şekilde şahısları; bazen toplumları, hatta ülkeleri hedef alır. Gayretullaha dokunan günah ve büyüklüğüne göre zulümler, belâ ve musîbetlerin şiddeti ve süresi değişir. Musîbet ve felâketlere maruz kalan kişi veya toplumlar bu ikazlarla verilmek istenen mesajları doğru okuyup, tövbe ve istiğfarlarda bulunurlarsa belâ ve musîbetler son bulurlar. İşlemekte oldukları günah ve hatalarından nedamet etmeyip ısrar ederlerse musîbetlerin sonu gelmez, hatta şiddetlenerek devam etmeleri muhtemeldir.
Üstad Bediüzzaman’ın musîbet-i amme olarak adlandırdığı geniş insan topluluklarını hatta ülkeleri hedef alan musîbet ve belâlar var ki dikkate alınması gereken, en tehlikeli olanlar bunlardır. Toplumlarda ekseri insanların bilerek veya bilmeyerek işledikleri günah ve hataların neticesinde Yüce Allah’ın insanları terbiye ederek, bu yanlışlarından vazgeçirmek için verdiği musîbetin şiddetine göre değişiklik gösterir.
Bu duruma göre bir toplulukta veya ülkede uygulanan keyfi ve kanunsuzluklara, işlenen tahakküm ve zulümlere o ülkedeki insanların kahir ekseriyeti sessiz kalıp, yapanlara duâda bulunuyorlarsa, bu durum zulüm ve belâların devamına sebep olur.
İman zaafından kaynaklanan günah ve haramların çok işlenmesi de musîbet-i ammenin devamına vesile olur.
İşlenmekte olan zulüm ve haksızlıklara ekseri insanların ya fiilen, ya iltizamen, veya iltihaken taraftar olması da o toplumdaki bütün insanların bazı zulüm ve musîbetlere maruz kalmasına sebep olur.
Yine Üstad Bediüzzaman’ın; ”Bir millet cehalet ile hakkını, hukukunu bilmese, ehl-i hamiyeti de müstebit eder” tesbitiyle bir ülkedeki insanların Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği bazı haklarına ve hukuklarına sahip çıkmaması neticesinde, o hakları gasp edecek bazı müstebitlerin türemesini netice verir ve böyle hak gaspçılarının yaptıkları ve yapacakları hukuksuzluklar ve zulümler de gayretullaha dokunarak istenmeyen bazı musîbet ve belâların gelmesine sebep olur.
Maruz kaldığımız musîbet ve belâlarda beşerin zulmettiğini, ama kaderin adalet ettiğini unutmamalıyız. Bu durumda kadere teslim olmakla beraber, zulm eden o zalime de taraftar olmamak lâzım. Çünkü Yüce Allah (cc); “zalime meyletmeyin; Cehennem ateşi size de dokunur” (Hud:113) buyuruyor.