"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Güneşe gözünü kapamak

İsmail TEZER
10 Ocak 2014, Cuma
Her gün yaptığı gibi yine sahile indi.
Dalgalı deniz, ruhundan haber veriyordu sanki.
Yaşadığı iniş çıkışların haddi hesabı yoktu.
İç dünyası sorularla çalkalanıp duruyordu.
“Bu soruların cevabını vermeliyim artık!” diye mırıldandı.
Öyle basit sorular da değildi bunlar. Bütün hayatını etkileyen bir meseleydi.
Her şey anlamsızlaşmaya başlamıştı artık gözünde…
Yaşamak, bu hayata devam etmek, onca zahmete katlanmak… Eğer sonunda toprağın altına girip yok olmak varsa, ne anlamı vardı ki bütün bunların?
Allah var mıydı, yok muydu?
Herşey kaderde yazıldıysa, niyeydi bütün bu çabalar?
Cennet, Cehennem var mıydı gerçekten?
……
Evet, bütün bu soruların cevabını, tatmin olacak şekilde arıyordu.
Çoğu kere yaptığı gibi, yine etrafındaki insanları süzdü sahilde. Ne âlemde olduklarını anlamak istercesine bakındı onlara. Acaba kendisinin yaşadığı bu duyguları, o insanlar da yaşıyor muydu?
Simitçiye takıldı sonra gözü. Çok mutlu gözüküyordu sanki. Hatta simidin birini parçalamış, sahilde uçuşan martılara fırlatıyordu. “Allah Allah” dedi, “Adama bak, kendi simidini yağma ediyor!”
…..
O böyle düşüncelere dalıp gitmişken dalgalar durmuş, hava da açılmıştı…
Güneş ışıkları, deniz yüzüne düşüvermişti.
Nasıl da parlıyordu denizin kabarcıkları…
Ne hoş bir manzara idi…
O an, anlam veremediği bir mutluluk hissetti içinde. Yaşama sevinci dedikleri şey bu olsa gerekti! “Güneşi çok, ama çok seviyorummm!” deyiverdi.
Tekrar deniz yüzünde parlayan kabarcıklara dikkat kesildi. Sanki bir yanıp, bir sönüyorlardı. Yüzünü göğe çevirip, güneşe de bakmak istedi, ama ne mümkündü? Yine de ısrarla bakmayı denedi. Göz damarlarının acıdığını hissetti o an. Başını yere eğdi hemen… “Ne yapıyorum ben yaa, kör edeceğim gözlerimi!” deyiverdi. “Bu nasıl bir ateş topu böyle?” dedi gayri ihtiyari.
Gözlerini dinlendirmek istercesine, tekrar deniz yüzünde parlayan damlacıkları seyre koyuldu. Geçenlerde bir arkadaşının kendisine okuduğu satırlar geldi o an aklına. Arkadaşından rica ederek not etmişti bir yerlere o zaman. Kâğıt yanında olmalıydı. Şimdi sahilde ve bu güneşli havada tam zamanıydı o satırları okumanın. Cebinin bir köşesinde buldu kâğıdı. Çıkarıp okumaya başladı:
“Nasıl ki, bulutsuz gündüz ortasında, güneşin, deniz yüzünde bütün kabarcıklar üstünde cilvesi göründüğü gibi ve aksi müşâhede edildiği halde güneşi inkâr etmek, ne derece acîb bir divânelik hezeyânıdır. Çünkü, o vakit birtek güneşi inkâr ve kabul etmemekle, katarât sayısınca, kabarcıklar miktarınca, parçalar adedince hakikî ve bilâsâle güneşcikleri kabul etmek lâzım geliyor...”
O an başını kaldırıp, deniz yüzündeki kabarcıklara dikkat kesildi tekrar. Okuduğu paragraftaki bazı kelimeleri anlamasa da, ne anlatılmak istendiği açıktı. Gerçekten de, apaçık bir şekilde gökteki güneşten haber veriyordu deniz yüzündeki kabarcıklar. Eğer Güneş inkâr edilirse, her kabarcık içinde küçük bir güneşin var olduğunu kabul etmek gerekirdi ki, bu da çok saçma olurdu elbette.
Okuduğu satırlar görsellik kazanmıştı bir anda. Sanki içerisinde bulunduğu durum için yazılmıştı. Devam etti okumaya:
“Aynen öyle de, her zaman hikmetle değişen ve düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam kâinatı görüp, Hâlık-ı Zülcelâl’i evsâf-ı kemâliyle tasdik etmemek, ondan daha berbat bir dalâlet divâneliğidir, bir mecnunluk hezeyânıdır. Zîrâ her şeyde, hattâ her bir zerrede bir ulûhiyet-i mutlaka kabul etmek lâzımdır. Çünkü, meselâ, havanın her bir zerresi her bir çiçek ile her bir meyveye, her bir yaprağa girer ve işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnu’ların tarz-ı teşkilâtını ve sûretlerini ve heyetlerini bilmek lâzımdır; tâ içinde işleyebilsin.”
Şimdi daha iyi anlıyordu sanki bu satırları…
Evet evet, Güneşi inkâr etmek mümkün olmadığı gibi, Allah’ı inkâr etmek de mümkün değildi!
Çok ilginç bir izah şekliydi bu. Arkadaşı okurken bu kadar anlamamıştı ama, şimdi daha iyi anlıyordu sanki.
Okudukça okuyası geldi ve devam etti satırlara:
“Meselâ toprakta, her bir zerresi, kâbildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medâr ve menşe’ olsun. Eğer memur olmazsa, lâzım geliyor ki, otlar ve ağaçlar adedince mânevî cihazât ve makineleri tazammun etsin; veyahut onların bütün tarz-ı teşkilâtını bilir, yapar, bütün onlara giydirilen sûretleri tanır, dikebilir bir san’at ve kudret vermek lâzım gelir. Daha sâir mevcudâtı da kıyas et; tâ, anlayacaksın ki, her şeyde âşikâre, Vahdâniyetin çok delilleri var.”
“Vay bee” dedi. “Ben Güneş’e gözümü kapamışım sanki! Güneş olanca parlaklığıyla orta yerde duruyor ve varlığını bana adeta haykırıyorken, ben Güneş’e gözümü kapamışım gerçekten!”
Evet evet, cevabını aradığı sorular aydınlanır gibi oluyordu sanki. Bu satırların yer aldığı kitabı mutlaka alıp, hepsini okumalıydı.
Eli telefona gitti hemen. Arkadaşını arayıp, hem bu manidar satırları kendisiyle paylaştığı için teşekkür etmeyi, hem de o kitabı nerede bulabileceğini sormayı düşündü.
Telefonu eline aldığında, o an arkadaşından yeni bir mesaj geldiğini fark etti. Tebessüm etti. “İyi adam lâfın üzerine gelir gibi bir şey oldu bu şimdi!” dedi.
Hemen açıp heyecanla baktı.
Ve gördüğü cümleler, onu daha da şaşırtmaya yetmişti. Arkadaşı aynı kitaptan bir söz daha paylaşmıştı kendisiyle. Şöyle yazıyordu ekranda:
“Şu kâinatın lâmbası olan Güneş, kâinat Sânii’nin vücuduna ve vahdâniyetine güneş gibi parlak ve nurânî bir penceredir... Gözünü kapayan, yalnız kendine gündüzü gece yapar.” (Bediüzzaman)
(Genç Yorum, Ocak-2014 sayısından...)
Okunma Sayısı: 3035
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı