"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Böyle bir dönem hiç yaşanmamıştı

Kâzım GÜLEÇYÜZ
28 Temmuz 2017, Cuma
Bir yılı aşan OHAL sürecinde yapılan keyfi ve hukuk dışı uygulamalar, darbe dönemlerinde bile görülmemiş şiddet ve yaygınlıktaki hak ihlâllerine ve mağduriyetlere yol açıyor.

Darbe dönemlerinde neler yapılmıştı?

27 Mayıs’tan başlarsak:

Kurulan düzmece Yassıada mahkemelerinde, ihtilâlle devrilen DP hükümetinin başbakanı, bakanları ve DP milletvekilleri ile cumhurbaşkanı sözüm ona “yargılanmış,” sözde mahkemenin başkanınca itiraf edildiği üzere, sanıkları oraya tıkan kuvvetin istediği yönde alınan kararlarla başbakan ve iki bakan idam edilmiş, diğerleri müebbete kadar varan hapis cezalarına çarptırılmışlardı.

12 Mart ve 12 Eylül’deki parti ve örgüt davalarında binlerce insan yargılanırken, bu davalar ya beraatle sonuçlanmış veya zamanaşımından düşmüştü.

28 Şubat’ta ise hedef alınan kesimlere ve basına karşı bilhassa DGM’ler kullanılmış; RP ve devamı FP kapatılmıştı.

Bu dönemlerdeki tasfiye operasyonlarında da binlerce, hatta on binlerce  insan aileleriyle birlikte mağdur edilmişti.

Ama 27 Mayıs’ta da, 12 Mart ve 12 Eylül’de de, 28 Şubat’ta da, 15 Temmuz’dan 5 gün sonra ilan edilen OHAL sürecindeki toplu ve kitlesel kıyım ve tasfiye harekâtının bir benzeri yaşanmadı.

Bu dönemde yapılanlar, 28 Şubatçıların düşünüp da yapamadıklarıydı. Devlet kadrolarına yönelik geniş çaplı kıyım operasyonlarını gerçekleştirmek için kanun paketleri hazırlayıp MGK üzerinden hükümetlere ve Meclise dikte ettiler. Ama kamuoyu tepkisi buna izin vermedi.

Aynı şeyi KHK ile yapmayı denediler, yine olmadı, Çankaya vetosuna takıldı.

Ama şimdi sandıkta AKP için verilen oylar, o zaman yapılamayanların, yeni ilaveler eklenerek, hükümet ve Meclis eliyle hayata geçirilmesi için kullanılıyor. 

Millî irade kılıfı altına gizlenerek...

Meclisin, yargının, üniversitenin, medyanın, sivil toplum kuruluşlarının... kontrol altına alınıp sindirildiği bir süreçte...

AKP’ye oy verenlerin alkışlarıyla...

Türkiye böyle bir dönemi hiç yaşamamıştı. Bakalım, ne kadar sürdürecek?

***

-Mağdurun ve mazlumun değil, zulmün yanında saf tutmayı tercih eden “dindar”lara mahkeme-i kübrayı ve hesap gününü hatırlatırız.

-Ayyuka çıkan ağır hak ihlallerini görmeyip, dahası “Kanunî dayanağı var” diye OHAL’i savunan bir “insan hakları” örgütü: MAZLUM-DER. Bravo!!

-BB Yrd Hakan Çavuşoğlu’na sesleniyoruz - http://www.yeniasya.com.tr/ video/bb-yrd-hakan-cavusoglu-na-sesleniyoruz_439014

Okunma Sayısı: 10613
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan unlu

    28.7.2017 22:46:03

    Yeni Asyanin durusunu cani gonulden tebrik ederim, Adalet ve hukuk diye haykirmanin zor oldugu bir donemde Hakkin hatirini ali tutanlara selam olsun.

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 17:05:12

    (7) Yeni Asya Camiasını hariç tutarak diyebilirim ki, bir camianın toptancı bir zihniyetle, suçlu-suçsuz ayrımı yapılmaksızın "terör örgütü" ilan edilmesi, 15 Temmuz menhus ve me'şum girişim bahanesiyle on binlerce insanın kamudan ihraç edilerek ekmeğinden olması, bu da yetmezmiş gibi hapishanelere atılması karşısında; bilhassa "muhabbet fedaisi" olduklarını iddia eden, Risale-i Nur'larla "uhuvvet ve muhabbet, ittihat ve tesanüt dersi" veren, "zulme rızanın zulüm olduğunu" söyleyen, "Kur'an'ın kanuni esasilerin" okuyarak adaletten bahseden, "Mü'minler ancak kardeştir!" ayetinin hakikatini insanlara anlatan "dindar Nurcu'lar" bu süreçte,-maalesef- "gücün ve güçlünün" yanında saf tutarak, zalimi ve zulmü zımni olarak alkışlamış oldular. Ne diyelim. Bir mahkeme-i kübra bir ma'dele-i ulya vardır. Hem "bilenle bilmeyen bir olmaz!" değil mi?

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 16:42:17

    (6) Bugün Mağdur Kürsüsünde yayınlanan bir mağdurun uzunca mektubunu dikkatlice ve insaf nazarıyla okuduğumuz zaman; iktidarın, yargıyı nasıl psikolojik baskı altına alıp korkuttuğu ve neticesinde de yargının haksız, hukuksuz kararlarıyla adaletsizliği, adaletsizliğin de nasıl mağduriyet ve zulmü netice verdiği anlaşılacaktır. Ve mektup sahibi mağdurun son sözü olan : "Cenab-ı Hak, hakimlerimizi hakiki adalete muvaffak eylesin!" duasına iştirak ederek "Amin!" diyeceksiniz. Bir başka vahamet de yazınızın sonunda ismini zikrettiğiniz, sözde "insan haklarını" savunan bir derneğin, insan hak ve hürriyetlerini değil de "kanuni dayanağı" var diyerek OHAL'in avukatlığına soyunması.Çok yazık! "Aşkın gözü kördür" derler. Teşbihte hata olmasın, nasıl ki ifrat-ı muhabbet İsevileri yoldan çıkardı, bunun gibi fanatik partizancı taraftarlık da maalesef gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal eyledi. Allah (cc) bu vahim gidişatı hayra tebdil eylesin.

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 12:02:33

    (5) Cumhuriyetin kuruluşunda söylenen "Yurtta sulh, Cihanda sulh!" prensibi, 15 yıllık Siyasal İslamcıların son ustalık döneminde "Yurtta kavga, Cihanda kavga" şekline dönüştü. Evet "sulh (barış) hayırdır ve sulhta hayır vardır." Mecbur kalmadıkça kavganın ne ferde ne devlete zerre faydası yoktur. Olmadığını şu anda hep birlikte yaşıyor ve görüyoruz. Dost ve müttefikleriyle düşman, komşularıyla kavga eder hale gelmiş bir Türkiye manzarası. Genelde AB ve özelde Almanya ile (ki Almanya demek bir manada AB demektir) yaşanan gerilim ve restleşmenin kime ne faydası olacaktır? Bir yanda 28 ülke ve 511 milyon nüfuslu AB, beri tarafta 80 milyonluk bir Türkiye. Kaldı ki Türkiye'nin siyasi, iktisadi, hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi gibi içtimai hususlarda AB'nin desteğine ihtiyacı vardır ve böyle bir ittifak, şahs-ı manevi içinde yer almak memleketin menfaatinedir. Peki o zaman kavganın ve rest çekmenin bir başka sebebi olmalı.

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 11:51:08

    (4) Partili CB'nın bile partisinin merkezinde siyasilere yaptığı konuşmada "Fetöyle mücadelede asıl isimlerin değil de sıradan insanların üzerine gidildiği yönünde şikayetler var. Hem milletvekilleri hem teşkilat olarak bu şikayetleri dikkate almak gerekiyor. AK Parti davasına inanan herkese partimizin kapıları açıktır." (Diken,28.7) demesi neyin ifadesi ve itirafıdır? Hani mağduriyet yoktu? "Mağdur olan varsa CB'nın şahsına bizzat müracaat" edecekti. OHAL ve KHK'lar kimseye zarar vermemişti. Artık gizlenmesi mümkün olmayan bir gerçek vardır: Türkiye'de hak,hukuk ve adalet, siyasal İslamcı iktidarın baskı altına alıp korkuttuğu yargı tarafından yok edilmiştir. Toplumsal travmanın, mağduriyet ve zulümlerin sebebi de işte bu hak, hukuk ve adalet yokluğudur. İşin tuhafı da bunların Barış Dini İslamın müntesibi olduğunu söyleyen "sözde dindar" Siyasal İslamcıların iktidar döneminde olmaktadır.

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 11:33:13

    (3) Her vesileyle her yerde iktidar cenahı "15 Temmuz'u unutmayacağız ve unutturmayacağız!" diyor. Evet unutmayalım! Fakat bu melanetin failleri, azmettirici ve müsebbipleri kimlerdir? Herhalde kamudan ihraç edilen 111 bin kamu görevlisi değildir. İlk gün ve gecenin karanlık noktaları henüz ortaya çıkıp aydınlanmadan, çok önceleri, "paralel yapı" sonra da "terör örgütü" ilan edilen bir camianın masum, suçsuz, darbeyle ilişkisi olmayan insanlar olabilir mi? İktidarın ikide bir bu "Unutmayacağız! Unutturmayacağız!" nidasından şahsen zımni olarak, iktidarın devamı, tek adamlık sisteminin bir an evvel tesis ve temadisi adına farklı şeyler algılıyor ve gelecek neslimiz adına endişe duyuyorum. Öyle ya 27 Mayıs ve 12 Eylül için tekrar edilmeyen şu söylemin, sadece 15 Temmuz için söylenmesi bana samimi ve inandırıcı gelmiyor. Acaba "Unutmamak ve unutturmamak" algısının ardında neler olabilir?

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 11:20:24

    (2) 27 Mayıs 1960 darbesini ve sonrakileri yaptıran "muktedir" güç, Atatürkçülük ve seküler ideoloji adına rejimi "koruma ve kollama"yı kendine vazife addetmişti. 15 Temmuz menhus ve meş'um darbe girişiminin failleri, onları azmettiren güç ve onlara bu ortamı hazırlayarak sebep olanlar, yani "anayasal düzeni yıkmak" isteyen darbeci, cuntacı ve komiteciler, dehşetli bir zulme kapı araladılar. Dün memlekete "balyoz" vurarak zulmeden seküler "muktedir" güç, bugün, siyasal İslam ismiyle yani isim değiştirerek yine millete zulmetmektedir. Senaryo aynı fakat aktörler farklı. Faturayı ödeyen yine hep memleket ve millet fertleri. Dünden bugüne kadar hangi darbeciden ciddi anlamda hesap soruldu? Darbe davaları, siyasilerden kimisinin "savcı" kimisinin "avukat" olmasıyla sulandırıldı ve akamete uğratıldı. Hatta "sözde kahramanlar" olarak devlet (millet) kesesinden yüklü miktarda tazminat bile aldılar. İşte menfi ve menfaatçi siyaset tarzıyla idare olunan Türkiye'nin ahvali ortada.

  • Özcan ERKİŞ

    28.7.2017 11:01:44

    Sayın Güleçyüz, herkesin cuma gününü tebrik eder, hayırlara vesile olmasını temenni ederim. Yazınızın başlığı yazının özeti gibi. Yaşı benim gibi elliyi çoktan geçmiş insanlar, hakikatleri ihtiva eden yazınızı okuduğu zaman aynen sizin "Evet! Böyle bir dönem hiç yaşanmadı!" diyeceğinden eminim. 27 Mayıs 1960'dan 15 Temmuz 2016'ya gelinceye kadar üç dört darbe, birkaç teşebbüs ve süreç yaşadığımız Türkiye, bu dönemde olduğu kadar toplumsal anlamda travma, mağduriyet ve zulüm yaşamamıştı. 27 Mayıs mel'un darbeyi yapan yahut yaptıran "muktedir" güç Yassıada yargısını esir almış, mahkeme reisinin tarihe geçen "Sizi buraya tıkan güç öyle istiyor!" sözüyle "sözde mahkemeyle" üç güzide vatan evladı idam edilmiştir. Allah(cc) makamlarını cennet eylesin. O günkü yargı lisan-ı kavli ile (sözlü olarak) tarafsız ve bağımsız olmadığını ilan ve beyan etmişti. Ya bugünkü yargı? Lisan-ı haliyle (tavır, davranış ve kararlarıyla) aynı şeyi söylemiyor mu?

  • Muhtar

    28.7.2017 09:17:45

    Kıyametten önce şeytan en büyük oyununu bu ülkede oynadı,müslüma nı müslümana bitirtti,kendine müslüman diyenler dini bir kenara bırakıp kinleri,öfkeleri,kıskançlıkları ve de cehaletleri ile bu rolü isteyerek severek ve övgüyle oynadılar.Uğradıkları zarara kar gözüyle bakıp kendilerini kahraman gördüler.Görmüyorlar duymuyorlar ve ders almıyorlar.Tarafgirlik,fanatizm,menfaat ve korku onları uyuşturdu.İsteseler de tepki veremezler.İlahi adalet herşeyi çözecek

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı