DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, adlî yıl açılışıyla ilgili değerlendirmesinde iktidarın hukuk, adalet, hak ve özgürlükler, insan hakları konularındaki tutarsız ve samimiyetsiz politikalarına yine esaslı eleştiriler getirirken, kimi yüksek yargı mensuplarının da dahil olduğu bazı hâkim ve savcılar hakkında son derece vahim iddialar seslendirdi:
“İktidarın öfkesine maruz kalmamak için canhıraş uğraşan ve kanunları büken, menfaatlerinden de olmamak için siyasîlerin ve avukatların kapısında sıra bekleyen sayısız hâkim ve savcı biliyorum.
“Bugün dibine kadar rüşvete ve yolsuzluğa bulaşmış olmasına rağmen arkası güçlü diye üzerine gidilemeyen ve yüksek yargı koltuğunda oturan yargıçlar biliyorum.
“ ‘Mafya liderlerini cezaevinden tahliye etmezsen seni düz hâkim yaparız’ diyerek tehdit edilen, ‘Ama talimatlarımıza uyarsan da yüksek yargıç yaparız’ diyerek terfi ettirilen hâkimler biliyorum.”
“İstanbul’da bir başsavcılık hariç diğerlerinin tamamının nüfuzlu bir avukat tarafından belirlendiğini yargı camiasında konuşmayan yok.”
Hukuk ve adalet konularındaki duyarlılığı ile bilinen, hatta AKP milletvekili iken de bu hassasiyetini dile getirdiği için bizzat Erdoğan’ın partiden istifasını istediği ve bunun üzerine iktidar partisiyle yolunu ayıran avukat kökenli bir siyasetçi olarak Yeneroğlu’nun dile getirdiği bu iddialar son derece düşündürücü ve yargı adına dehşet verici.
“Biliyorum” diyerek sıraladığı haller, esasen ahlakî değerlere bağlı hiç kimsede, ama özellikle görev ve sorumluluğu adalet dağıtmak olan insanlarda suret-i kat’iyede bulunmaması gereken inanılmaz olumsuzluklar.
“Eğer yargıda, hattâ yüksek yargı organlarında bile gerçekten böyle hâkim ve savcılar varsa vay halimize. Tuz hiç bu kadar kokmamıştı” dedirtecek haller.
Yargıda bu tarz kirli ve karanlık ilişkiler içinde oldukları iddia edilen isimlerle ilgili olarak münferit bazı örnekler değişik şekillerde gündeme gelmiş ve geçiştirilmişti.
Ama Yeneroğlu’nun sıraladığı örnekler olayın münferit olmaktan çıkıp dal budak salmış bir ilişkiler ağına dönüştüğünü haber veriyor.
Ve haddizatında yeri göğü ayağa kaldırması gereken bu iddialar da inanılmaz bir duyarsızlık, kayıtsızlık ve suskunlukla geçiştiriliyor.
HSK ve yüksek yargı organları başta olmak üzere ilgili kurumlardan “Yargıyı töhmet altında bırakan bu iddialar kesinlikle gerçek dışıdır” gibi bir açıklama dahi yapılmıyor.
Bunu artık işin pişkinlik boyutuna vardığının bir göstergesi olarak mı yorumlamalı, yoksa “Sükût ikrardan gelir” sözünde ifade edilen gerçeğin yeni bir teyidi olarak mı?
Şayet yargı teşkilâtı gerçekten bu içler acısı hale geldiyse, oradan elbette ki hukuk ve adalet beklenemez. Öyle bir yapının habire hukuksuzluk ve mağduriyet üretmesinden daha “normal” birşey de olamaz.
Bunları, yargıda böyle kirli ve karanlık işlerle ilgisi olmayıp, adalet ve vicdan dışında hiçbir kriter tanımayan gerçek hukukçuları tenzih ederek yazıyor ve yargının, içine düşürüldüğü hukuksuzluk labirentinden bilhassa onların gayretleriyle çıkacağına inanıyoruz.
* Yoğun bakımda tedavisi devam eden, Trabzon Nur hizmetinin müstakim emektarlarından muhterem Şefik Peker’e geçmiş olsun diyor, Rabbimizden hayırlı şifalar niyaz ediyoruz.