Bazılarını birlikte hatırlayalım:

* “Artık analar ağlamasın” diye başlattıkları “çözüm süreci”nde terör örgütünün tüm faaliyetlerine göz yumdular; örgütle Oslo’da pazarlık masasına oturdular; övgüler düzdükleri örgüt başının mesajını Diyarbakır meydanında okuttular; ama sonra birden dümen kırıp HDP’lilere çullandılar; eşbaşkanını, merkez ve mahal yöneticilerini, seçilmiş belediye başkanlarını içeri tıktılar; terör saldırıları ve çatışmalarda verdiğimiz şehitleri, “etkisiz hale getirilen” terörist sayısıyla örttüler ve başta kendi dillerinden düşmeyen “Analar ağlamasın” sözünü dahi suç sayıp, söyleyenleri zindanlara kapattılar.

* Bir zamanlar Ergenekon ve Balyoz gibi davalara “millet adına savcısı” olacak kadar sahiplenmiş görünüyorlardı; ama sonra keskin bir dönüş yapıp, kesin hüküm giyenler dahil darbecilikle suçlananların hepsini bıraktılar; dahası onlarla ittifak edip 28 Şubat’ta yapılmak istenip de yapılamayan hukuk dışı kıyım ve tasfiyelere imza attılar.

* Senelerce birlikte olup, “ne istediyse verdikleri” yapıyı bir anda bir numaralı düşman ve tehdit ilan ettiler ve 15 Temmuz kalkışmasını da bahane ederek başlattıkları OHAL’de, darbe ve terörle hiçbir alâkası olmayan ve aile efradıyla milyonları bulan masumları mağdur ve perişan ettiler.

* 2002 sonunda iktidara geldikleri zaman yaptıkları ilk işin bazı Güneydoğu illerinde yıllardır uygulanan 12 Eylül ürünü OHAL’i kaldırmak olduğunu ilan edip bununla övündüler, hattâ seçimde propaganda malzemesi olarak kullandılar; ama iktidarlarının 14. yılında Türkiye’nin tamamını, OHAL hukukunun da hoyratça çiğnendiği bir OHAL rejimine mahkûm ettiler. (2002’deki sınırlı OHAL’i kaldırma kararını ise onların değil, bir önceki hükümetin almış olduğu sonradan ortaya çıktı.)

* 28 Şubat’da kendileri MGK kararları ve MGSB ile hedef alınanlar listesinde iken, iktidarlarında bunları referans gösterip, hiçbir delil olmaksızın terörist ilan ettikleri masumların üzerine gittiler. Başörtüsü yasağını kaldırmakla övünürken, Türkiye tarihinde benzeri hiç görülmemiş bir şekilde, çoğu başörtülü 17 bin kadını elleri kelepçeli olarak, bazılarını bebekleri de yanlarında olduğu halde içeri tıktılar. Ve aynı şeyi, başörtüsü yasağına “hayır” demiş olan yüksek yargı mensuplarına da yaptılar.

Dahası var. Bunlar ilk akla gelenler...

***

- Nur'un davasında çok tartışılacak bir karar: 7.5 yıl hapis ve ev hapsine devam. Üstadın dediği gibi "Rûy-i zeminde (yeryüzünde) adalet varsa o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir (bozacaktır)." Hukuk mücadelemize hukuk içinde sonuna kadar devam edeceğiz. Asla pes etmek yok...

- Siyasete bakışta Yeni Asya farkı - http://www.yeniasya.com.tr/video/siyasete-bakista-yeni-asya-farki_462495