Korona salgını ülkemizin de gündeminde baş sıraya oturmadan önce en önemli ve hararetli konu olarak neyi konuşuyorduk?
Rusya tarafından vuruldukları açığa çıkan 34 askerimizin hesabını Şam rejiminden sormak üzere neredeyse Suriye ile savaşın eşiğine gelip dayanmıştık. Peki, sonra ne oldu?
Önce ateşkes. Sonra herşey unutuldu.
Ve terörden arındırıldığı belirtilen Afrin, Ra’sulayn, Tel Abyad, Cerablus gibi bölgelerde çok sayıda sivil can kaybına yol açan terör saldırıları neredeyse haber bile olmuyor...
ABD’nin Kuzey Suriye petrollerini YPG’ye bahşettiği anlaşmanın da üstü kapatılıverdi.
Kuzey Irak’taki Pençe harekâtlarında Iraklı iki komutanın da hedef olup can vermesine Bağdat’ın gösterdiği tepki sonrası oradan şehit haberleri dışında yeni haber gelmez oldu. Belli ki, operasyonlara da sessiz sedasız son verildi.
Dış politikada oyun bozan hamle olarak sunulan anlaşmanın yapıldığı Libya’daki son durum da flu ve muğlak hale geldi. Bizim iktidarın desteklediği Başbakan Ekim sonunda çekileceğini duyurdu. Ülkede çatışan taraflara silah sevkiyatının durdurulması yönündeki uluslar arası baskılar da artarak devam ediyor.
Bir diğer kriz alanı olan Doğu Akdeniz gerilimi AB’nin ısrarlı bastırmasıyla yatışmış gibi görünürken, Ankara “diplomasi” söylemine dümen kırdı. ABD’nin Yunanistan’la ortak tatbikat provokasyonuna da ses çıkarmadı.
Son dönemde bu listeye Azeri-Ermeni fay hattındaki provokasyonlar eklendi. Birileri orada da düğmeye bastı ve silahlar patladı. Olan yine masum sivillere, çocuklara oluyor.
Yönetimler olayı yine iç siyaset konusu yaparken, çözüm için yıllardır kılını kıpırdatmayan dış aktörler ateşkes çağrısında bulunuyor.
Önceki benzer hadiselerde olduğu gibi muhtemelen burada da iş aynı sonuca bağlanacak, silahlar şimdilik susacak, ama çatışmalara kaynaklık eden asıl problem devam ettiği müddetçe taraflar yine diken üstünde duracak.
Böyle bir tabloda Türkiye’nin Azerbaycan’a asıl yardımı, hamaset eşliğinde silah ve askerî destekten ziyade, bu çözümün altyapısının sağlam bir şekilde oluşmasına katkı sağlayacak tutarlı politikalar takip etmek olmalı.
Böyle politikalar geliştirmenin şartı ise güçlü bir demokrasi, hukuk devleti, ifade özgürlüğü, ortak akıl gibi değerlerin kendi içimizde hakim olması ve herşeyimizi bunlarla dizayn etmemiz.